Davul sesiyle uyanmak
Ramazan davulları sevimli bir gelenek olmanın çok ötesinde, bizi hâlâ cemaat düzeyinde tutan köhne kalıntılardan biri mi?.
Davul, insanın icat ettiği ilk müzik aletidir. İçi boşalmış ağaç gövdelerinden bugünkü gelişmiş türlerine kadar sürekli bir gelişim içinde olmuştur. Bütün toplumların geçmişinde mutlaka bulunan davulun bugünkü biçimi MÖ 6000 yıl kadar geriye gitmektedir. Ortaya çıktığı her yerde törensel, kutsal veya simgesel işlevlerle donatılan bu alet, bazı Afrika veya Kızılderili kabilelerinde, siyasi erkin sahibi şefi simgeler, bu yüzden de kutsal yerlerde korunur. Eski Türklerde de aynı işlevlere sahip olan davul, şamanın, dinsel törenlerde üst varlıklarla temas etmek ve kötü ruhları kovmak için kullandığı alet olmuştur.
YALNIZCA TÜRKLER'DE VAR Türkler, Müslüman olduktan sonra bu alet, tuğ ve sancakla birlikte hâkimiyet simgesi haline gelmiştir. Böylesine bir simge olmasının sonucu olarak, devletin, yani hâkimiyeti elinde tutan bey veya padişahın kullarına duyuracağı her şey onun gümbürtüsünün eşliğinde ilan edilmiştir. Böylece davul yeni bir işleve daha kavuşarak, halka devletin sahibinin kulu olduğunu hatırlatma aracı haline gelmiştir. Öylesine ki, Selçuklular'da ve Osmanlılar'da günde üç kere nevbet çalarak (davul ağırlıklı müzik grubu) bu simgeye süreklilik kazandırılmıştır. Batı Avrupa'daki gelişim de pek farklı olmamıştır. Hâkimiyeti elinde tutan kral, lord veya senyör, uyruklarına bir şey tebliğ edeceği zaman bunu mutlaka davul eşliğinde yapmıştır. Bu arada idamların da davul veya trampet vuruşları eşliğinde yapılması rastlantı değildir. Anadolu'ya Selçuklular tarafından bu simgesel değerleri içinde getirilen davul, Osmanlı döneminde Ramazan'da da kullanılmaya başlayacaktır. İran'ın yarı resmi gazetesi Kayhan'ın geçenlerde yazdığı üzere, Ramazan'da davul çalma uygulaması yalnızca Türkler'de (Osmanlılar'da) vardır. O halde İslami bir gelenek veya uygulama değildir, İslamiyetle hiçbir ilgisi olmayan bu çalgı, bir Ramazan geleneği de olmayıp, padişahın kullarının tek hâkimi olduğunu duyurma aracıdır. Bunun en açık göstergesi, Ramazan davulunu resmi devlet görevlisi olan bekçilerin çalmasıdır.
BİR BASKI ARACI OLARAK DAVUL Osmanlılar, millet sistemi içinde her dini kendi önderlerine bırakmış, kendilerinin de mensup oldukları Müslüman halkı ise kendi sıkı denetimleri altında tutmuşlardır. Ramazan'da sahurda davul çalınmasının anlamı, halka bir hizmet değil, oruç tutma zorunluluğunun hatırlatılmasıdır, bir tebliğdir, yani siyasi otoritenin halka "Benim emrimle sahura kalkıyorsun," demesidir. Nitekim, oruç tutmayanların cezalandırıldığı bilinirse, Ramazan davulunun nasıl bir baskı aracı olarak kullanıldığı görülür. Osmanlı toplumu cemaatlerden meydana gelmekteydi. Her cemaat kendi içine kapanmış durumdaydı ve ulusal bir varlıktan söz etmek mümkün değildi. Cemaat, herkesin birbirinin aynı olmak zorunda olduğu bir toplumsal örgütlenme biçimidir. Böyle bir toplumda her şey, egemenliği elinde tutanın tebliğidir. Modern toplum ise, kimsenin birbirine benzemek zorunda olmadığı, bireysel tercihlerin öne çıktığı ve farklılıkların demokrasi sayesinde bir arada yaşayabildikleri bir örgütlenme biçimidir. Böylesine bir toplumda bireylere üst bir tercih dayatmak anti-demokratiktir ve böyle bir toplumda tebliğ olmaz. Yani isteyen oruç tutar, isteyen tutmaz. O zaman davul çalarak sahura kalkma zorunluluğunun tebliği, demokrasiye karşı işlenmiş bir suç oluşturmaktadır. Ayrıca egemenlik başka hiçbir otorite kabul etmez, eğer ulusal egemenlik varsa, dinin egemenliği olamaz.
Mehmet ALİ KILIÇBAY
|