İnsanı cehennem ile korkutmak İslam'ı hoşgörü dininden çıkartmaz mı?
*Devlet memuruyum, kiradayım. İstanbul'da yaşıyorum üç çocuğum var. Gün oluyor üç beş kuruş artıyor, ileride hasta oluruz veya gerekirse bozdurur harcarız diye aldığımız zekât miktarı altınımız var, gün oluyor kıt kanaat geçiniyorum... Paramı araba veya eşyaya harcasam sanırım zekâtı olmayacak. Bu şekilde zekâttan kaçmanın yollarını mı arayayım? İslam'ın temel kaynakları olan Kuran ve Hadis'te zekât sadakayla birbirinin yerini tutacak şekilde kullanılmıştır. "Sadaka, inanan kişinin sevgi ve merhamet duygusuyla başkalarına ihtiyari olarak sunduğu şeyler, yaptığı her türlü yardımlar anlamına geldiği gibi, karşılığında dünyevi hiçbir şey beklemeden, ahlaki ya da hukuki gerekçelerle, yapmakla yükümlü olduğu her türlü yardımlar, yani zekât dediğimiz zorunlu vergi anlamına da gelir. Zekât, Müslüman cemaatin veya devletin toplayıp yönlendirdiği mali kaynak ve imkânlar anlamında kullanılmıştır." (Bak. Muhammed Esed, Kuran Mesajı Meal Tefsir, 9. Tevbe Suresinin 58.60. ayetleriyle ilgili 81.-85 no. dipnotlar, İşaret yay. İst. 1998)
DİLENCİLİKTEN VAZGEÇİRİLMELİ Zekât zengin Müslümanların, mal ve paralarının yıllanmış olanlarından, bağışlamakla yükümlü oldukları kırkta birlik paydır ve İslam'ın şartları denilen beş temel görevden birisidir. İslam öğretisini düzenleyenler, zekâta muhtaç olanları, bugünkü deyimle söylersek, asgari ücretin altında bir gelirle geçinmek durumunda bulunan fakirler ile onlardan da kötü durumda olması muhtemel kimseler olan miskinler olarak yorumlamışlardır. Dilencilik İslam'da hoş görülmediği için, bu kimselerin dilenmekten vazgeçirilmeleri önemlidir. Zekât, zenginlerin malındaki fakir hakkıdır ve bu sebeple ona malın kiri olarak bakılmış, zekât verilmekle mal temizlenir, denilmiştir. Zekâtın en önemli amacı paranın "para getiren para" (altın, gümüş, yastık altı) şeklinde saklanmasının ve atıl halde tutulmasının önüne geçmektir. İnançlı kişi, kendini zekât verecek kadar varlıklı buluyorsa zekâtını verir, böylece dini görevini yerine getirdiği gibi, muhtaç insanlara katkıda bulunmanın huzuruna da kavuşur.
*Bilhassa çocukluğumda dini bilgiler veren büyüklerim beni hep cehennemle korkutmuşlardır. Yazılarınızda sevgiden bahsediyorsunuz. Dinimizde sevginin yeri nedir? Her işimize Besmele ile başlarız. İbadet ederken ve Kuran okurken Besmele çekmek şartı vardır. Besmelede Allah'ın, merhamet, şefkat ve sevgi anlamlarındaki iki güzel ismi "Rahman" ve "Rahim" birbirini güçlendirerek yan yana getirilmiş ve Allah'ın bu isimleri anılarak ibadetlere ve işlere başlanması istenmiştir. Allah yarattıklarına merhametle, şefkat ve sevgi ile davrandığı gibi, insanlar da birbirlerine şefkatle, merhametle ve sevgi ile davransınlar. Hz. Peygamber, çocuklara sevgisini özellikle torunlarına davranışlarıyla gösterdi. Mesela büyük kızı Zeynep'ten olan kız torunu Ümame Peygamber Dedesinin yanında pek sevgili idi. Ümame ile ilgili bir rivayet şöyledir: "Allah'ın Elçisi'ne bir gün boncuk bir gerdanlık hediye gelmişti. Bunu en çok sevdiğime vereceğim, deyince, kadınlar Hz. Ayşe'yi kastederek, Ebubekir'in kızı bunu kazandı, demişlerdi. Biraz sonra ise Allah'ın Elçisi Ümame'yi çağırttı ve gerdanlığı onun boynuna kendi elleriyle taktı." Hz. Peygamber'in Ümame'yi omzunda taşıyarak namaz kıldırdığı rivayet edilmiştir. Ümame'nin namazda iken bile omuzda taşınmasındaki sır, kız çocukları hakkındaki olumsuz Cahiliye Çağı adetlerini kırmaktı. Cezalar kural dışı durumlardır, esas olan sevgidir. Yüce Allah çocuklara sevgisinden vermiştir. Bu sevgi Kuran-ı Kerim'de Musa Peygamber'e, çocukluğuyla ilgili hatırlatmada bulunulurken şöyle bildirilmiştir: "Sana kendimden bir sevgi verdim, gözetimimde yetiştirilesin diye." (20.Taha 39, Muhammed Hamidullah meali) Sevgi duygusu ve sevme kabiliyeti yaratılış olarak her insanda vardır. Fakat kabiliyetler geliştirilmezse körelebilir. Topyekûn insanlığın iyiliği için çalışmalıyız. Sevgiyi sevgi ile öğretmeliyiz.
|