Anna, bizi de yazsaydın!
Rusya'da yiğit bir gazeteci apartmanının asansöründe öldürüldü, duydunuz mu? Anna Stepanova Politkovskaya, başkalarının ölümlerini dert edinmiş bir gazeteciydi. Tabii bu yeterli olmuyor takdir etmek için. Şöyle dersem, bizim buralarda daha iyi anlaşılır herhalde: Kendi devletinin, yani aynı etnisite ve dinden olduğu kişilerce yönetilen kendi devletinin, "Müslüman Çeçen halkı" nı katledişini hiç durmadan, hiç korkmadan araştıran ve yansıtan bir gazeteciydi. Bunu anlamamız, bu yüzden üzülmemiz mümkündür; değil mi? Çeçenleri "toptan terörist" sayan kimi meslektaş, Rusya ile ilişkiler ve kendi "terörizm" derdimiz yüzünden o açıyı kabullenenler dışında; Buranın solcusu da sağcısı da öyle bir gazetecinin kıymetini idrak edebilir. İslamcılar, milliyetçiler, özellikle kökeni Kafkasya'da bulunan "en milliyetçiler", "Müslüman Çeçen halkı" na mezalimi aktaran bir Rus gazeteciyi mutlak takdir eder!
Oysa, sadece o yüzden değil, asıl, ne pahasına olursa olsun gerçeğin peşine düştüğü, bundan asla vazgeçmediği, rüzgara, baskıya, tehdide karşı durabildiği için takdir edebilmeliyiz. Orada, Rusya'da olduğu için devletine rağmen hakikati merak edip yansıttığını; başka bir ülkede de başka bir mesele için aynı şeyi yapabileceğini düşünmeliyiz. Düşünebilirsek, aslında 301'leri de, kendi kafamızın tozlarını, paslarını da, kendi tabularımızı da, Fransa'nın mransanın düşünce özgürlüğünü sabote eden mankafalıklarını da aşarız. Ama önce kendi kafamız, vicdanımız, ikircikli ikicik yüzümüz!
48 yaşında, iki çocuklu bir kadının yapacağı iş mi bu? Sen kalk, Rusya'nın "Çeçen terörizmiyle savaş" dediği şeyin, bir de "Müslüman Çeçenleri işkenceye, çok sayıda faili meçhul cinayete, tecavüzlere, adam kaçırmalara, kayıplara ve çocuk ölümlerine boğan bir kirli savaş" olduğunu yazıp dur. Hayır, durma; daha ötesini araştır, daha ötesini yaz. Haber, makale, gazete, kitap, konferans. Tabii ki, "Çeçen şiddeti ve insanlık suçları" üzerine yazmayı da ihmal etmeden. Polisten, kimi subaylardan, bir sürü yerden tehdit alıp dur; ama "suç" un her türlüsünün, yalanın her biçiminin, tahakkümün her çeşidinin, şiddetin her derecesinin, kudretlinin her birinin üstüne üstüne git. Ne iktidarlara, ne tehditlere teslim ol. 2004'te Beslan'da kimi Çeçenler okulda çocukları rehin aldığında uçağa atla, arabuluculuk yapabilir miyim diye koş; uçakta verdikleri zehirle bilincini kaybet, operasyonda katliam olmasına kahrol daha sonra, yine korkma, yine devam et. Putin gibi bir karizma-dikta karışımını terlet, sinir et, didik didik et.
"İnsanlar bazen düşündüklerini yüksek sesle söylemenin bedelini hayatlarıyla öderler." Politkovskaya başına geleceği de yüksek sesle düşünebilen bir gazeteciydi. Burada yahut orada, bu tür insanların bizim korku, çatışma, endişe, küstahlık, cehalet, bilmişlik, şiddet, esaret, muamma, gurur, utanç, nefret, şaşkınlık, umursamazlık, duygu, ikiyüzlülük yüklü dünyalarımıza kattığı çok şey vardır: İnsanın hini hacette hakikate, sadece hakikate olan ihtiyacını gösterirler. Bir gün bir yerde hiç haz etmediğimiz hakikat, başka bir gün başka bir yerde tam da istediğimiz, susadığımız, açlığını çektiğimiz ve uğrunda mücadele edene sonsuz saygılar sunduğumuz bir şeydir. Burada ve orada, tabii şurada da, her halükarda, her rüzgara, despota, baskıya, fesada, kötülüğe karşı durarak, suya sabuna dokunarak ve kocaman vicdanlarıyla hakikat adına hepsine vurarak bunu hep hak edenler, çoğunluk olmadı ama eksik de olmadı elbette. Eksik olmasınlar! Not: 25 Mart 2002'de, "Anna bizi de yaz!" diye bir yazı yazmıştım. O zaman, uluslararası "Sansüre karşı" ödülünü almıştı. "Putin'in Rusyası" isimli kitabını Agora Kitaplığı bu yıl yayınladı.
|