Dışı marka içi paramparça kızlar
Patronunun kölesi kızlar, modaya bağımlılar ve sıfır bedenler... Buyrun size 'Şeytan Marka Giyer'. Hani şu üç yıl öncenin Lauren Wiesberger imzalı kitabı, şimdinin afişindeki kırmızı çivi topuklu ayakkabısına hasta olunan filmi. Önce filmin geçen haftaki galasından başlayalım. Eğer şeytan marka giyiyorsa, G-Mall'un fuaye alanını ellerinde içkileri, yüzlerinde "Aaa! Siz de mi buradaydınız" ifadeleriyle şeytanlar basmış demektir. Dergilerin yayın yönetmenleri ve son moda dar jeanleriyle babet ayakkabılarını giymekte kusur etmemiş çıtır kızları hazır ve nazır. "Ne kadar zayıflamışsın" girişli konuşmalar yapıyor. Omuzları çene önüne getirip, kafayı bir miktar öne eğerek fotoğraf çektiriyorlar. Buralarda poz vermenin altın kuralı budur, pişmiş kelle gibi sırıtıp kabak gibi kameraya bakmak yoktur. Dikkat! Dikkat!
TOPUNUN KÖKÜ KURUSUN! Kitabı okuyanların başlıca merakı "Acaba film, kitabı kadar başarılı mı?" Uzun etmeyelim de salona geçelim o zaman. Efendim şimdi Andrea (Anne Hathaway) gazetecilik okumuş, yaptığı iş başvurusu sonunda kendini 'Runway' dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Miranda Priestly'nin asistanı olarak bulmuştur. Miranda özellikle halkla ilişkiler sektöründe çalışanların yakından bildiği patron modelinin bir fırt daha delirmişi. Her gün iş çıkışı telefonda zırlayan, "Bıktım artık Ayşeee" deyip, işsiz kalmayı göze alamayan arkadaşlarımdan biliyorum da! Topunun kökü kurusun inşallah! 'Cadı Miranda' yani Merly Streep ne mi yapıyor? Asistan değil köle arıyor. Kahvesi asla soğumayacak, elbiseleri kuru temizlemeye gidecek, köpeği gezdirilecek, manikür pedikür gibi güzellik ihtiyaçları şirket tarafından karşılanacak ama telefon ilk çalışta açılacağı için masadan kalkıp tuvalete bile gidilmeyecek! (Yaptın bir hayır tut bacağından ayır budur!) Hatta Harry Potter'ın daha yayınlanmamış serisinin üç saat içinde çocuklarının elinde olması gibi uçmuş istekleri anında gerçekleştirilecek. Sonunda idealist gazeteci kız oluyor size Jimmy Choo ayakkabılı köle. Gerisi ve dinlene dinlene dövmek isteği uyandıracak kadar başarılı oynayan Merly Streep filmde. Çıkışta yayın yönetmenleri kıkır kıkır. "Sizin içinizdeki Miranda ne kadar?" diye soruyorum. "Bir tek kahvemiz var" diyorlar. Diyorlar da "Bir sene daha şu işe dayanayım da sonra istediğimi yaparım" avuntusuna sığına sığına ideallerinin üstüne soğuk su içmiş şehir kızları gerçeğini değiştiremiyorlar.
MERLY STREEP NE DEMİŞ? Gecenin köründe iş yerinden çıkıyorlar, cep telefonları kulaklarına yapışık yaşıyorlar, patronları arayınca kalp çarpıntısı geçiriyorlar. Hep bir yanlış yapma, işsiz kalma korkusu. Eh güzel değilsen de bir hiçsin ya! Beri yandan iyi giyinmeye, her daim iki dirhem bir çekirdek görünmeye, yüzlerinden gülücükleri eksik etmemeye çalışıyorlar. Saçını süpürge eden Derin Mermerci düşünün, tam öyle bir hal. Hem güzel olacaksın, hem üç kuruş maaş alacaksın, üstüne günde üç öğün azar işiteceksin, es kaza yükselirsen "Ona buna mavi boncuk dağıttı" iftiralarıyla karşılaşacaksın. Ölme eşeğim ölme! Bizim buralarda hiçbir yayın yönetmeni Miranda gibi modaya yön vermiyor, Vogue'dan fırlamış hesabı tepeden tırnağa marka giymeyen kızlar dışlanmıyor ama markalar, imajlar ruhları sarıp sarıp boğuyor hani. Neyse 'Şeytan Marka Giyer' en azından Etiler, Nişantaşı ahalisi tarafından bağırlara basılacak bir film. Üstelik eğlenceli. Hadi yazıyı Meryl Streep'in BBC'ye verdiği röportajdan bir özlü sözüyle bitirelim. Ne demiş Streep; "Ben Prada giymem. Hayatım boyunca bir tane Prada ayakkabım oldu o da ayağımı sıkıyor zaten!" İşte gerçek budur, bittiiii.
|