Var mı, yok mu?
Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın konuşmasının ardından arayan eski bakan, telefonda şu soruyu yönetiyordu: "Kuvvet komutanlarının sözleriyle kaygılandım. Adalet Bakanı'nı dinleyince rahatlamıştım ki, öğleden sonra Cumhurbaşkanı'nın sözleriyle kaygım alevlendi. İmdadıma ABD'den Başbakan yetişti. Biraz önce Genelkurmay Başkanı'nı dinleyince tekrar telaşa kapıldım. İrtica tehdidi var mı, yok mu?" Aslında, eski bakanın sözleri Ankara'daki siyasilerin ruh halini de yansıtıyor.
Üzerine almama Konuya, ilk olarak hükümet cephesinden bakarsak... Başbakan'dan, AK Parti yöneticilerine kadar herkesin görüşü benzer: "Komutanlar kendi açılarından bir tehdit olarak görebilir. Ancak birtakım küçük grupların çabası bulunsa bile bunlar önemli değil, irtica Türkiye'de tehdit oluşturmuyor..." Hükümet, bir haftadır kuvvet komutanlarıyla başlayıp, Cumhurbaşkanı ile devam eden ve dün Genelkurmay Başkanı'nın konuşması ile noktalanan uyarıları, "normal, olağan konuşmalar" olarak algılıyor. Hatta, bir haftadır yapılan konuşmaların tonlamalarına dikkat çekiliyor. Basının gereksiz yere "konuşmaları abartma gayretinde olduğu" vurgusu yapılarak şu tespit kayda geçiriliyor: "Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı sert çıkacak diye günlerdir yazdınız; bakın her ikisi de çok yumuşak üslup içinde konuşmalarını tamamladılar. Sertlik yapmadılar..." Anlaşılıyor ki, AK Parti'de, Cumhurbaşkanı'nın "siyasi parti lideri" üslubu içinde konuşma yapacağı beklentisi hakimmiş. AK Parti'de komutanların konuşmalarına dönük yaklaşım da farklı... Sanki, "sözler hükümete söylenmemiş" başka yerlere mesaj olarak gönderilmiş gibi, "üzerine almama" yaklaşımı söz konusu. Nitekim, önceki gün Meclis'in açılış resepsiyonunda, dün de gazetecilerin sorularına Başbakan Vekili, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in verdiği şu yanıtlar da bunun göstergesi: "İrtica ile mücadele polisin görevidir, İçişleri Bakanı'nı uyaracağım... Genelkurmay Başkanı'nın TSK'yı itham eden rapora (TESEV) karşı vermiş olduğu cevabı anlayışla karşılıyorum. Haklıdır, yerindedir."
Muhalefetin açmazı Muhalefet açısından da durum farklı değil. Hükümete karşı mücadelede kendileri yerine, Cumhurbaşkanı ile komutanların ön plana çıkmış olmasının burukluğu içindeler. Bir de, "demokrasi içinde her şeyin özgürce konuşulması" ile "irticaya karşı mücadele" arasına sıkışmışlığın bunalımını yaşıyorlar. Bu çaresizlik arasında onların da çıkış yolu yine medya: "Zamanında söylediklerimiz görmezden gelindi; sonunda asker konuştu..."
Bardakoğlu'na alkış Parti yönetimleri topu başka sahaya atma çabası gösteriyor olsa da, bu yöndeki çıkışların ne anlama geldiğini gören eski siyasilerin sayısı da az değil. Özellikle de iktidar kanadında. Onların bakışı, AK Parti yönetiminden ve bakanlardan farklı: "Madem Cumhurbaşkanı ve komutanlar tespitte bulunuyor; kategorik reddedicilik yerine, bunlara birlikte çözümün nasıl üretileceğinin formülünü tartışmamız gerekmez mi?" Bizzat arkadaşlarına örnek gösterdikleri, hatta alkışladıkları kişi de siyasilerin yapamadığını yapan bürokrata. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun dünkü şu sözleri: "Çalışma alanımızla ilgili yaptıkları bütün uyarıları, bütün tespitleri önemsiyoruz..." Meclis'in açılışıyla ortaya çıkan görüntü, iktidar ve muhalefet açısından yeni bir durum değerlendirmesini zorunlu kılıyor. Geçiştirilmeye çalışılan tablonun, hiç de hoş olmadığı görülüyor.
|