| |
Copyright hakkı
Bu, Tayland'la ilgili ikinci yazımız. İlkinde bu ülkedeki 19 Eylül 2006 darbesinin bizim 12 Eylül 1980 darbesiyle epey benzerlik gösterdiğini belirtmiştik. Meğer bire bir kopyasıymış. Taylandlı generaller, Kenan Evren ve arkadaşlarının "Emir komuta zinciri içinde" uyguladıkları 12 Eylül senaryosunu aynen almışlar. Zaten konuya bir kez daha dönmek ihtiyacı duymamızın nedeni de bu. İşte orkideler diyarında darbeden iki hafta sonra insana "Var mı bunun başka izah tarzı" dedirten, Evren'e de pekala "Telif hakkı" talep etmenin koşullarını hazırlayan tablo: Yönetime el koyan başkomutan Sonthi Boonyaratglin liderliğindeki generaller Milli Güvenlik Konseyi kurdular. 12 Eylül'de bizde olduğu gibi. Darbe öncesi sadece ülkenin ayrılıklı terör eylemlerine sahne olan güney bölgeleriyle sınırlı sıkıyönetimi ülkenin tümüne yaygınlaştırdılar. Bizde de 11 Eylül 19 ilde olan sıkıyönetim 12 Eylül sabahı tüm yurdu kapsamıştı. Partilerin faaliyetlerini askıya aldılar, siyasi toplantıları yasakladılar, temel özgürlükleri kısıtladılar. Bizde olduğu gibi. 250 üyeli Kurucu Meclis oluşturulacağını, bu yeni yasama organına siyasi partilerden temsilci alınmayacağını açıkladılar. Yine bizdeki 160 üyeli Danışma Meclisi'nde olduğu gibi.
Kalıcı bir geçici madde Hazırladıkları geçici anayasaya, darbeyi yapan Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile onun belirlediği bakanlar hakkında karar ve eylemlerinden ötürü hiçbir zaman soruşturma ve dava açılamayacağı maddesi koydurdular. Bu maddenin daha sonra hazırlanacak kalıcı anayasada da yer almasını hükme bağladılar. Yani yaşam boyu dokunulmazlık zırhına büründüler. Tıpkı bizde bugüne kadar hiçbir hükümetin dokunmaya cesaret edemediği 1982 Anayasası'nın geçici 15'inci maddesiyle Evren ve arkadaşlarına sağlanan sonsuz dokunulmazlık gibi. Eski hükümet üyeleri ve kadroları için yolsuzluk soruşturmaları başlattılar. Yani orada da Hilmi İşgüzar'lar, Tuncay Mataracı'lar davaları yakın. Ve nihayet dün Konsey'in gözetim ve denetiminde ülkeyi yönetecek yeni hükümetin başına 1998-2002 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapmış olan emekli General Surayud Chulanont'u getirdiler. Bizde de başbakanlığa Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli Oramiral Bülend Ulusu'nun getirilmesi gibi. (Benzerlik tam olsun diye; Başbakan General'in denizciler gibi bembeyaz üniforma giydiğini belirtelim.) Bitmedi; Milli Güvenlik Konseyi Başkanı General Sonthi Boonyaratglin, anayasanın hazırlanıp referanduma sunulmasından sonra başlayacak yeni siyasal süreçte, Konsey'in seçimlere girecek partileri belirleme, hatta seçimlerin ardından başbakanı atama ve azletme yetkisini elinde tutmaya devam edeceğini açıkladı. Pes! Benzerlik ya da paralellik bu kadar olur! Tayland'daki gelişmeleri ABD kaygıyla izliyor, bölge ülkeleri için kötü örnek olmasından korkuyormuş. Hatta Endonezya'da antidemokratik güçler Tayland benzeri bir darbe umutlarını açıkça dillendirmeye başlamışlar. Biz ise Başbakan Erdoğan'ın "Darbeler dönemi geçmişte kaldı" güvencesinin rahatlığıyla, yalnızca buruk ilgiyle izliyoruz. Burukluğun nedeni, Ankara'nın Tayland'da demokrasiye ara verilmesini kınamamış olmasından kaynaklanıyor. Ne dersiniz; "Yoğun ve gerilimli gündem" nedeniyle mi akıllara gelmedi? Yoksa Tayland'ın "İçişlerine müdahale" olarak algılanmasından mı çekinildi? İyi ama demokrasi evrensel bir değerse, onun zedelenmesine de evrensel tepki göstermek gerekmiyor mu?
|