|
|
Matbaanın gecikmesi hattatlar yüzünden mi?
Türkiye'ye matbaanın geç gelişi uzun yıllardan bu yana tartışılıyor. Matbaanın gelişine kimilerine göre Müslüman olmamız engel olmuştur, kimilerine göre de hattatların boykotu... Ancak gerçek göründüğünden de basit: Matbaa okumadığımız için gelmedi.
Matbaa, Gutenberg'in 1450'li yılların başında icadından kısa bir süre sonra Osmanlı topraklarına geldi. İstanbul'da 1493'te Yahudiler, 1567'de Ermeniler, 1627'de de Rumlar ilk matbaalarını açtılar. İlk Türk matbaası ise ancak 1727'de kuruldu. 1727'ye kadar da matbaa kurmak için herhangi bir teşebbüs yapılmamıştı.
İLK TÜRK MATBAASI Macar asıllı bir Hıristiyan iken Müslümanlığı kabul edip, Osmanlı hizmetine giren İbrahim Müteferrika, 1720'li yıllarda bir matbaa kurmak için uğraşıyordu. Fakat hem maddi, hem de siyasi desteğe ihtiyacı vardı. İbrahim Müteferrika'ya matbaa kurması için beklediği fırsat onunla aynı düşüncede olan bir başka devlet görevlisiyle karşılaşması sayesinde çıktı. Babası Yirmisekiz Mehmed Çelebi ile Paris'e giden sadaret mektubi halifelerinden, yani başbakanlık personelinden Mehmed Said Efendi Fransa'da bir matbaayı ziyaret etmiş ve Türkiye'ye döndüğünde bir matbaa açmayı tasarlamıştı. İbrahim Müteferrika ile Mehmed Said Efendi'nin işbirliği yapması sonucu 1727 Temmuz başlarında Sultan Üçüncü Ahmed'in fermanı ve Şeyhülislam Yenişehirli Abdullah Efendi'nin fetvasıyla ilk Türk matbaasını kurma izni alındı. İbrahim Müteferrika ve Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said Efendi tarafından Müteferrika'nın Yavuz Sultan Selim semtindeki evinde kurulan matbaanın ilk kitabı, basımı 1729'un ilk aylarında tamamlanan Vankulu Lugati'ydi. Matbaanın kurulmasında ve daha sonraki yıllarda çalışmasında en büyük sıkıntı kalifiye eleman bulamamaktan ileri geliyordu.
17 KİTAP BASTIRMIŞTI Matbaanın kurucularından Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said Efendi, Osmanlı bürokrasisinin basamaklarında yükselince matbaacılıktan ayrıldı ve basım işi tamamen İbrahim Müteferrika'ya kaldı. Müteferrika, ölümüne kadar matbaada 17 kitap bastı. Matbaanın ilk iki kitabı 1000 adet, üçüncüsü 1200 adet basıldı ancak sonrakilerde bu sayı 500'e indi. Baskı sayısının azalmasında kitapların satılmamasının önemli bir rolü vardı. Satılan kitaplar İbrahim Müteferrika'nın gayretleri sayesinde satılmıştı ve kitapların bir kısmını da Avrupalılar almıştı. İbrahim Müteferrika 1747'de öldü. Onun ölümünden sonra matbaanın işletme izni Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendi'ye müştereken verildi. Bu ikili matbaada sadece bir kitap basabildiler. Talebin olmaması ve halkın ilgisizliği sebebiyle işi bıraktılar. 1757'de basılan kitap da İbrahim Müteferrika tarafından basılan Vankulu Lugati'nin ikinci baskısıydı. Yeni bir kitap değildi. Matbaa uzun bir sessizlik dönemi geçirdikten sonra tekrar 1784'te açılabildi.
GELDİ DE NE OLDU? Osmanlı tarihindeki üzerinde düşünülmeden tartışılan koın en başta geleni, matbaanın Türkiye'ye geç gelmesiİstanbul'da bulunan 90 bin hattatın matbaanın gelmesine engel olduğu anlatılır. Bu bilgi üzerinde araştırma bile yapılmadan bir an düşünülse, böyle bir şeyin mümkün olamayacağı rahatlıkla anlaşılır. Bırakın 90 bin hattatı, İstanbul'da bu kadar esnaf bile yoktu. Matbaanın geç gelmesiyle ilgili bir diğer yorum ise Osmanlılar'ın matbaayı günah ve haram diye geç kabul ettiğidir. Son zamanlarda, bu yüzden "Keşke Müslüman olmasaydık, matbaayı daha erken kullanmaya başlardık" yorumları bile yapıldı. Halbuki matbaanın geç gelişinde Müslümanlığın rol oynadığına dair elde hiçbir delil bulunmuyor. İlk Türk matbaasıyla ilgili yapılmış bilimsel araştırmalarda da böyle bir ifadeye rastlanmaz. İbrahim Müteferrika'nın matbaayı kurmasından önceki yıllarda matbaa kurmak için herhangi bir teşebbüs ve matbaa aleyhinde herhangi bir faaliyet de olmamıştır. Matbaaya, dini engel olduğunu iddia etmek tamamen ideolojik bir yorumdur. Matbaanın niçin geç geldiği tartışılırken, "Geldi de ne oldu?" sorusu meseleyi rahatlıkla çözüme kavuşturur. Türkiye'ye matbaanın geç girişi hep tartışıldı, fakat matbaanın gelişinden sonra ne olduğu üzerinde fazlaca durulmadı. Matbaanın kurulmasından, İbrahim Müteferrika'nın ölümüne kadar geçen 20 yıllık dönemde Müteferrika'nın gayretleriyle 17 kitap basılaşti. Müteferrika'nın ölümünden sonra ise yalnızca bir kitap basıldı ve matbaa 27 yıl faaliyetine ara verBu durum matbaanın kurulmasının yanı sıra faaliyetinin de tamamen İbrahim Müteferrika'nın gayretleriyle yürüdüğünü, ancak buna karşılık toplumda kitap basımına fazla bir rağbetin olmadığını açıkça gösteriyor. 18. yüzılda Osmanlı İmparatorluğu'nda basılan kitap çeşidi 50'yi bulmazken, aynı asırda Japon kalkınması henüz başlamamışken Japon'da 10 bin çeşit kitap basılmıştı. Üstelik bu yüzyılda Avrupa'da basılan kitap çeşidi de Japonya'dan çok daha fazlaydı. Bırakın 18. yüzyılı, matbaanın yeni icat edildiği 15. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa'da basılan kitap sayısı 30-35 bindi.
TOPLUMUN TALEBİ YOK Türkiye'ye matbaanın gelişi ele alınırken toplumsal talebin ve altyapının ne ölçüde olduğunun iyice incelenmesi ve bunun gecikmeye ne kadar tesir ettiğinin belirlenmesi, bu konuyu daha iyi açıklar. Yoksa matbaanın açılmasına, üzerinde düşünülmehiçbir zaman olmamış 90 bin hattatın veya Müslümanlığın engel olduğunun iddia edilmesi bu konuyu izah etmediği gibi, boş tartışmalara sebep oluyor. Bence matbaa, Türkiye'ye okumayı sevmediğimizden geç geldi. Geldikten sonra da okumaya yine ısınamadık. Günümüzde bile kitapla aramız iyi değil.
|