Başbuğ ne dedi?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde "Yeni Dönem" denilen şeyin başladığına şüpheniz varsa, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un dün Kara Harp Okulu'nda yaptığı konuşmaya bir göz atın. Önce tanımayanlara bir iki biyografik detay. Kara Kuvvetleri'ni Ağustos ayında devralan Org. Başbuğ, tane tane diksiyonu ve soru cümleleriyle bezediği Sokratik üslubuna rağmen, aslında lafını esirgemeyen bir komutan. Çok okuyan, bu yüzden de Atatürkçü Düşünce Sistemi, dün ilk kez dillendirdiği "Türk Devrimi" ve ulusdevlet gibi TSK doktrininin temel taşlarını önemli ölçüde kavramsallaştırmış biri. Yumuşak görünüşlü Başbuğ, laiklik konusunda sert. Geçen ay yaptığı bir konuşmada, TSK'nın üniter ve laik cumhuriyet konusundaki tutumunu, "Tarafız" diye özetleyerek, hükümet ve kamuoyunun dikkatini çekmişti. Aynı konuşmada yaptığı bir başka vurgu, bundan sonra askerin gerekli gördüğü durumlarda "yüksek perdeden" konuşacağının habercisiydi. Ne demişti İlker Paşa? "TSK ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bu konulara ilişkin görüş ve önerilerin Anayasa ve kanunlar çerçevesinde uygun ortamlarda ilgili makam ve kuruluşlara iletilmesi, gerekli hallerde kamuoyuyla paylaşılması bir görevdir." Gelelim dünkü konuşmaya... Kara Harp Okulu'ndaki konuşmanın ana başlıklarını, bugünkü gazetelerde okuyacaksınız. Başbuğ'un "Atatürkçü Düşünce Sistemi" ve "Türk Devrimi" gibi TSK içi doktrinleri kamuoyuyla paylaşması, ilginç bir detay. Ancak daha önemlisi, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın "hiç bu kadar büyük tehdit olmadı" diye tanımladığı irtica konusunda TSK ve sivil topluma biçtiği rol. Başbuğ, geçmişteki konuşmalarında cumhuriyetin mevcut yapısını korumanın TSK için "anayasal bir görev" olduğunu hatırlatmıştı. Şimdi ise bir adım öteye giderek soruyor: "Türk toplumunun bütün kesimleri olarak kendimize sormamız gereken soru şu olmalıdır: bu konuda bizler üzerimize düşen görevi tam olarak yerine getirdik mi? Getiriyor muyuz?" Konuşmanın bir diğer yerinde ise, "Türk devrimine karşı yürütülen girişimlere karşı anayasa ve hukuk düzeni çerçevesinde devletin tüm kurum ve kuruluşları ve sivil toplum tarafından topyekün bir mücadele verilmesi gerekmektedir" sözleri var. Yani? Bizce Kara Kuvvetleri Komutanı, cumhuriyetin temel değerlerini savunma konusunda daha "aktivist" bir toplum özlemi içinde. Yalnız TSK değil kitlelerin de rejime sahip çıkmasını istiyor. Nasıl bir sahipleniş? Belki de İlker Paşa'nın söz ettiği, on gün önce ziyaret ettiği Hakkari'de geçen haftasonu Dağ Komando Tugay Komutanlığı'na bağlı asker ailelerinin yaptığı çöp eylemi türünden bir sahipleniş... Bir diğer önemli nokta, "cemaat ve tarikatların", "devrime (cumhuriyete) karşı hareketlerin odağı haline dönüştüğü" vurgusunu yaparken, "mütedeyyin vatandaş" (dindar) ayrımı yapmasıydı: "Ülkemizdeki dinine bağlı, mütedeyyin vatandaşlara karşı saygılı ve dikkatli olmak zorundayız." Asker, 30 Ağustos'da kendine yönelik düşmanca bir tutum içinde gördüğü cemaatlerle ilgili görüşünü tereddüte yer bırakmadan açıkladı. Şimdi anlıyoruz ki, bu bir kerelik bir vurgu değil, süregelen bir çalışmanın dışavurumuydu. Önümüzdeki ayların bu konuda yeni gelişmelere gebe olması şaşırtıcı olmayacak. Dün arayan AK Partililer, İlker Paşa'nın konuşmasında yer alan "rejime sahip çıkalım" vurgusunun "28 Şubat dili" olduğu tedirginliği içindeydi. Ancak sanırız AK Parti'de asıl tedirginlik, Org. Büyükanıt'tan beklenen açıklamaların yeni Kara Kuvvetleri Komutanı'ndan geliyor oluşu. Kuşkusuz Başbuğ'un konuşmasında "laikliği yeniden yorumlamak" çıkışıyla dikkatleri üzerine çeken TBMM Başkanı Bülent Arınç ve son günlerde CHP ve Çankaya'dan çifte eleştiri oklarına hedef olan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e üstü örtülü bir gönderme var. Sanırız İlker Paşa, "Bizce her şey güllük gülistanlık değil. Rejimi korumak için siz de adım atın" demek istiyor.
|