Parası olmayan denize çıkmasın kardeşim (!)
Yasakla, yasaklayamazsan kısıtla, kısıtlayamazsan savsakla... Bürokrasi asırlardır gücünü böyle koruduğunu sanıyor. Bu işi yaparken menfaati uğruna kendine yardakçılık yapan siviller de buluyor zaman zaman... Bunlar birlikte "Vatan millet edebiyatıyla" sınırlayıcı duvarlar örüyorlar dört bir yanımıza... Geçtiğimiz hafta vergi işini anlatırken "Motorlu Taşıtlar Vergisi insanlarımızın denize çıkmalarının önündeki en büyük engeldir" diye yazmıştım. Sadece MTV değil. Daha bir sürü engel var. Bunların pek çoğunu daha önce de yazdığım gibi Denizcilik Müsteşarlığı'nın son derece bilinçli ve olumlu yaklaşımlarıyla aşıyoruz. Aslına bakarsanız 'Müsteşarlık' bürokrasinin sadece yasaklayan bir olgu olmadığını da ortaya koydu. Ama iş Ulaştırma Bakanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığı ile bitmiyor ki! Daha pek çok kurumun, bakanlığın olumlu yaklaşımı gerekiyor.
'SIFIR TEKNE AL' Türkiye'nin denizlerde şu an yaptığı uygulamaların mantığı, "Parası kısıtlı olan denize çıkmasın kardeşim," den başka bir şey değil. İspatı ise "Alabilirsen sıfır tekne al," mantığının sürmesi... AB ile nasıl uyum içindeyiz, anlayan beri gelsin. İkinci el tekneye beş dakikada Alman ya da başka ülke bayrağı çekiyorsun da Türk bayrağı çekmek yasak. Sanki birileri denizlerde Türk bayrağı görünce gıcık oluyor. Şimdi sık yaşanan bir örnek vereyim: Bodrum'a bir Alman geliyor ve Türk yapımı gulet alıyor. Bir iki sezon kullanıyor sonra da teknesini değiştirmek için satılığa çıkartıyor. Bu tekneyi herkes alabilir ama bir Türk asla. Türk malı da olsa sen alıp binemezsin. Yahu belki adam bıktığı için üç kuruşa satacak bıraksa da bir Türk denizcisine yarasın. İlla sahtekârlık yapıp yabancı ülke bayrağı çekeceksin, böyle bir tekneye sahip olabilmek için. Yıllarca gümrük duvarlarının ardına saklanarak sanayi geliştirmeye çalıştık. Cezasını hâlâ AB kapısında sürünerek alıyoruz. Hâlâ mı korumacılık gibi çağdışı bir düşünce? "Ben pahalı yapayım, ben kötü yapayım ama sen illa da benden almaya mecbursun!" Bugün Türkiye'de dünya ile boy ölçüşen tekneler yapılıyor. Bunlarla konuşun bir teki bile koruma peşinde değil. Çünkü adamın hedefi dünya pazarı. İkinci el ithali serbest bırakılırsa Türkiye tekne çöplüğüne dönermiş. Döner mi döner. Mesela benim oldum olası böyle bir merakım vardır, ithal bir serbest kalsın, gidip her hafta ikinci el bir tekne alıp sonra getirip memlekete çöplüğe atacağım. Bakış açısı bu. Deniz Ticaret Odaları da bürokrasi de bu mantığa teslim olmamal. Tekneleriyle dünya turu yapan Nilgün - Ali Gündüz çiftinin sıkıntısı ders olmalı. Bu dostlarımız ikinci el mükemmel bir tekne aldılar ve onunla dünya seyahatine çıktılar. Tek dilekleri teknelerine Türk bayrağı çekmekti. Olmadı... Şimdi bu durumda Türk tekne üreticilerini korumuş mu oluyoruz? Gündüz çiftinin yabancı bayrağa mahkûm olmasının kime faydası oluyor, bilen var mı? Her soruda biraz daha geriliyorum ama yine de moralim bozulmuyor. Çünkü bu hafta üçüncü yılını geride bırakan "Amatör ve Deniz" köşemizde denizcilere pek çok olumlu haber vermenin mutluluğunu yaşadım.
|