| |
|
|
Kaynaşmış kitlenin içinde kaynayan kazanlar...
Sloganlaşmış söylemlerin birer birer nasıl anlamlarını yitirdiklerine verilebilecek en iyi örneklerden biri, " İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz " cümlesi olabilir. Sözlerini Behçet Kemal Çağlar'ın yazdığı 10'uncu Yıl Marşı'nı hala söylerken, bu söylemi de tekrarlamaz mıyız? " Örnektir milletlere açtığımız yeni iz; İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz: Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz. Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz. "Buradaki "Sınıf"ın, Marksist ideoloji içeriğinde bir reddiye biçiminde ele alınması belki daha doğru olur. CHP ilk kez "Ortanın Solu" sloganı ile 1965 genel seçimlerine girip, demokrasi tarihinin o güne kadar olan en düşük oyunu aldığında, Genel Başkan İsmet İnönü ile bir röportaj yapmıştım. İnönü altını çizerek Ortanın Solu'nun bir sosyalist söylem olmadığını vurgulamış ve "Türkiye' de sınıflar yoktur. Türkiye' de köylüler ve kentliler vardır" demişti. Aslında " Kaynaşmış bir kitleyiz " denilerek ifade edilen de, herhalde tüm Türk vatandaşlarının dünyaya bakış açılarındaki ortaklık olmalıydı. Yaşanan zamanlarda, bunun da pek böyle olmadığı anlaşıldı. Ayrıca hala " Kürt realitesi "ni bölücü terörden soyutlayıp, " Türk realitesi " ile kaynaşma noktalarını tam olarak saptadığımız söylenemez. Ve bir de " Laik Cumhuriyet " karşısında tarikatların ve cemaatlerin yerini de berrak biçimde açıklayıp, çözebilmiş değiliz.
SİYASİ CEMAAT Son olarak " İsmailağa cemaati "ndeki cinayet ertesinde ortaya çıkan bağlantılar, daha önce " Hizbullah"ın cinayetlerine hedef olan domuz bağıyla bağlanmış kurbanlar ortaya çıktığındaki şoka benzer toplumsal tepkilere yol açıyor. Bunları 1950'lerde de, "Ticaniler " Ahmet Emin Yalman suikasti dolayısıyla kamuoyunun önüne çıktığında yaşamamış mıydık? Ya da Aczmendiler kendilerine özgü kıyafetleriyle şehirde gezmeye başlayınca, bu 28 Şubat'ın tetikleyici öğelerinden biri olmamış mıydı? Veya Refik Halit Karay " Kadınlar Tekkesi "ni yazdığında, kaynaşmış bir kitlenin öğeleri olduklarını sanan kentli orta sınıflar, çok şaşırmamışlar mıydı? Yakup Kadri'nin " Panorama "sı da böyle tablolar sunmamış mıydı demokrasiye yeni geçmiş Türkiye'nin okur yazarlarına? Burada " Devlet "in yeri ve bakış açısı da fazla belirli değil. Çünkü tarikatlar da, cemaatler de fiilen var. Örneğin Mevlevilik'te olduğu gibi bunlar " Türk kültürü "nün zenginlikleri arasında kabul edilip, dünyaya da sunuluyor. Oysa tekkeler ve zaviyeler yasaklanırken, Mevlevi şeyhleri de toptan Suriye'ye sürülmüştü. Buna karşı, olan biteni izleyen her aklı başında kişi, demokrasiye geçişten sonra her genel seçimde parti aday listelerinde ağaların da, tarikat ve cemaat liderlerinin de mutlaka ağırlıklarını koyduklarını bilirler. Aslında Erbakan'ın " Milli Görüş "ü de bir " Siyasi cemaat " değil midir? Özetle her geçen gün " Kaynaşmış kitle "nin şifreleri birer birer ortaya çıkıyor. Ve kaynaşmış değil ama farklı kazanlarda " Kaynayan " kitlelerden söz edenlerin sayısı da artıyor.
|