Miniklere temenni!
Belki hiçbiriniz öyle değilsinizdir. Ama rakamlar, oranlar, anketler filan yalan söylemiyorsa; Bugün, okula yeni başlayan 1 milyon 300 bin minikten çoğu, mutsuz aileler ile mutsuz öğretmenlerin arasına sıkışacakları bir yolculukta şen şakrak koşturacaklar. Büyüyüp de içlerinden birçoğu paldır küldür düşene kadar. Birçok ailenin, henüz düğün fotoğrafları solmadan, daha mutlu gülümsemeleri tozlanmadan dahi harabeye dönüverdiği, çifte geçim(sizlik) kıskaçlarında hırpalanıp durduğu, ancak birbirini seven, sayan, omuz omuza verebilen, umudu önce kalplerinde arayanların yahut "çok içten pazarlıklılar" ın o albümlere yeni sayfalar ekleyebildiği bir hayat paldır küldür akıp duruyor. Oralardan çocuklar fışkırıyor.
Bir yılda ilkokul çağına gelmiş tam 1 milyon 300 bin çocuk. Bir ülke ve devlet olsalar, Birleşmiş Milletler'in en minik üyesi filan olmayacak kadar kalabalık. Ve onları karşılayacak binlerce öğretmen. Yüzleri nasıl da gülüyor! Hele, birer Çalıkuşu gibi Anadolu'nun dört bir tarafına dağılmış o idealist gençler! Özel okullarda hiç olmazsa belli bir gelir düzeyini yakalayanlar ama o arada bir "şirket" bünyesinde belki birtakım manaları yitirenler bir yana; Al geçin diye verilen güdük maaşlar, bahşiş gibi tazminatlar, hatta kesilen yolluklarla mutlu bir öğretmen ordusu umutlu çocuk ordusunu bekliyor. Biz buna "mecburi, kamusal, genel eğitim" diyoruz. Ve maalesef, o tayine, o kırık dökük sıralara, belki buz gibi sınıflara, kavruk çocuklara, kenar köşe konutlara çoktan razı, sadece kadrosu olsa kendini bugün dünyanın en mutlu insanı sayabilecek binlerce "öğretmen adayı" da öyle durduğu yerde kurutuluyor. Biz bu "mutsuzluk, umutsuzluk, çaresizlik" üretimine genel eğitim demeye devam ediyoruz.
Bugün hiçbir öğretmen, "okula alışsınlar" diye kendilerine emanet edilen, ilk sözcüklerin okunuşunu ve yazılışını paylaşacakları, ellerinden sıkıca tutacakları hiçbir miniğe "acı gerçekler" i söyleyemeyecek elbette. Hepsine, umarız, hayattaki tüm fırsatları, şansları, imkanları eşitmiş, bu dünya ve bu ülke onları öyle kucaklıyormuş gibi davranacak. Hepsine, hepsini gerçekten gurur duyabilecekleri bir gelecek, gerçekten insan haysiyetine yaraşır bir hayat, gerçekten övünecekleri, çalışacakları ve güvenecekleri bir yolculuk bekliyormuş gibi yapacak. Yüz binlerce kırık hayatın annesi ile babasının öpüp kokladığı minikler, binlerce kırık hayalin öğretmenlerine hayranlıkla bakacak.
Geçmiş, bugün ve ortadaki manzaralar, tablolar, sayılar filan adeta işkence yapıyor. Sinsi sinsi sırıtıyor; acımasız dişlerini gösterip en adi alaylarını fısıldıyor. 1 milyon 300 bin çocuğun ne olacağını, nasıl dağılacağını, bir 8 yıl sonra kaçının eğitimde kalabileceğini, bir 12 yıl sonra üniversite kapılarına kaç yüz bininin yığılacağını ve içlerinden mutlu, becerikli, şanslı, tabii çalışkan ve başarılı ve parlak bir mutlu azınlık çıkartırken, çoğunun mutsuz bir biçimde yığılıp kalacağını biliyor musunuz! Biliyorsunuz tabii. Herkes biliyor. Yalan söylüyoruz bu miniklere. Evde, TV'de, okulda yalan söylüyoruz. Bakanlar, bakmayanlar, takanlar, takmayanlar hep yalan söylüyor.
Şöyle bir umudumuz daha olabilir belki o zaman: Bu minikler, o yalanları çabuk kavrayacak, değiştirmek için mücadele edecek, birtakım uhrevi yahut dünyevi kutsal veya maddi değer cambazlarına oyuncak olmadan kendilerinin, ülkelerinin mutluluğu ve birbirleri için savaş verebilecek bir kuşağın arkadaşları olsunlar. Böyle bir duamız olabilir mesela. Bir 11 Eylül günü, daha insani, vicdani, adil bir dünyanın, bir 12 Eylül günü daha kardeşçe, daha dayanışmacı, daha baskısız, eziyetsiz, hakkaniyetli bir Türkiye'nin fertleri olmak için yola çıkmış olsunlar. Hayalse, bu da olsun işte!
|