|
|
Müzeyyen Senar'dan usul ve makam dersi!
SALI gecesi atv'nin yeni yayın dönemi tanıtım gecesinden usulca sıvışıverdim. Çünkü Müzeyyen Senar'ın Sepetçiler Kasrı'ndaki Taş Plak Gecesi'ni kaçıramazdım. İçimden "Nasıl olsa atv gelecek sezon da aynı toplantıyı yapacak. Peki ya Müzeyyen'i sahnede kaç kez izlemek nasip olacak?" dedim ve Mey Grubu'nun Kulüp Rakı sponsorluğunda gerçekleştirdiği geceye gittim. Konserin her saniyesinde kendimi tebrik ettim. Doğru seçimim için... Kendimi Kulüp Rakı'nın etiketindeki o şık, asil, saçları briyantinli, ehl-i keyif, yol yordam bilen, adab-ı muaşeretten haberli beyefendiler gibi hissettim. Müzeyyen Senar'ın her nağmesiyle zaman tüneline dalıp, 40'lara, 50'lilere gittim. "Galiba" dedim içimden, "Bu dünyaya 30 yıl erken gelmişim... Bu devrin adamı değilim." Çakıl'ın, Gar Gazinosu'nun, Taşlık'ın, Bebek Gazinosu'nun o en görkemli günlerini görmüş, 60'lı yaşlarını yaşayan insanların gözündeki buğuya ortak oldum. Müzeyyen "Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime" derken, ben hayâlimde yan masadaki Atam ile kadeh tokuşturdum, zeybek oynadım, Vardar Ovası ile coştum, Haydar Haydar ile iç çektim. Coşkun Erdem yönetiminde, yaşayan en değerli saz üstatlarının fasılıyla kendimden geçtim. Ve fena halde endişelendim. Türk Sanat Müziği ellerimizin arasından kayıp gidiyor muydu ne? Bu kulakları "Allah Belanı Versin"lerden, "Arabada Beş Evde Onbeş" lerden korumanın yöntemi; teypleri, radyoları kapatmak değildi ki. Her adımda bir vesile ile kulağımıza kum tanesi gibi kaçıp duruyorlardı... Ve ben Müzeyyen'in neredeyse tüm şarkılarına eşlik ettiğimi fark ettim. Önce dehşete kapıldım, "Yaşlanıyorum" diye... Sonra o şarkılarla yaşlanmayıp, "yaş aldığımı", yani o yılların içini "lâyıkıyla"doldurduğumu görüp, rahatladım. Müzeyyen Senar'ın geçen yıl Açıkhava'daki 80. Sanat Yılı'nda sunucu Mustafa Yolaşan'ın zarif davetiyle kendimi sahnede bulmuş ve o muhteşem koroyla birlikte, o koca çınarın yanı başında Vardar Ovası'- na eşlik etme onuruna erişmiştim. Hazır söz Mustafa Yolaşan'dan açılmışken, televizyonda kendisine sunucu diyen bazı arkadaşların Mustafa Bey'i sahnede izlemelerini tavsiye ederim. O konuşurken, ben oturduğum yerden ceketimi ilikleme, üstüme başıma çeki düzen verme ihtiyacı duyuyorum... Varın ne demek istediğimi siz anlayın. Acımasız yıllar, 90'lı yaşlarına erişen Müzeyyen Senar'ın sesine küçük çentikler atmıştı. Ama olsun, o Müzeyyen Senar'dı. Zaten gramofondaki taş plağı değerli kılan da o dost cızırtılar değil miydi? Ve gelelim, başlıktaki usul-makam dersine... Yanıldınız, bu kelimelerin Türk Musikisi'ndeki karşılıklarından söz edecek değilim. Ben, Müzeyyen'in öğrencisi Bülent Ersoy'a sahneden verdiği usul-makam dersinden bahsedeceğim. Bülent Ersoy her zamanki gibi konserin başlamasından 10 dakika sonra geldi. Tabii o masasına ilerlerken medya ordusu da peşine takıldı. Müzeyyen, şarkısını yarıda kesti. "Bülent bunu hep yapıyorsun. Ne olur erken gelsen? Herkes gibi önceden masana otursan?" dedi. Müzeyyen Senar, Bülent Ersoy'un Taş Plak Gecesi'nden rol çalmasına işte böyle karşı çıktı. Çünkü her şeyin bir usulü, her makamın hak ettiği bir saygı vardı. Bülent Ersoy, hocası ve ablasının önünde başını saygıyla eğdi. Sonra da sahneye çıkıp onunla enfes bir düet yaparak, koca çınarın gönlünü aldı. Geceden geriye ise damağımda meyin tadı, yüreğimde "bir tatlı huzur" kaldı...
|