| |
Bilgisizlik ancak safsata ile örtülebilir
Siyasi konulara gerçekten ilgi duyanların ve siyasi tartışmalara katılanların, gündem hakkında asgari bilgiye sahip olmaları, safsataların oranını önemli ölçüde düşürür. Aslında " Safsata " ile " Hamakat " bir ölçüde kardeştirler. "Safsata"nın sözlük karşılığı " Hezeyan, yalan, uydurma, yanlış ve yalan olan kıyas "tır... " Hamakat " ise " Ahmaklık, budalalık, bönlük, anlayışsızlık " demektir... Diyelim ki bir uluslararası göreve, Silahlı Kuvvetler bir birlik gönderiyor. Bu karar tabii ki enine boyuna tartışılmalıdır. Örneğin Lübnan'a gönderilmesi tasarlanan birlik, acaba orada ne tür bir işlev yüklenecektir? Örneğin hem Lübnan'ın, hem İsrail'in Türkiye'nin göndereceği birliğe " Evet " demesi ne anlam taşımaktadır? Çünkü Malezya ve Bangladeş İsrail'i tanımadıkları için, bu iki ülkenin Barış Gücü'ne asker vermelerini İsrail kabul etmemektedir. Bunun gibi, Lübnan'ı bu ülkenin hükümetinin kararı olmadan İsrail'le savaşa sürükleyen Hizbullah, Ortadoğu'da hangi devletler tarafından desteklenmektedir? Bunların Suriye ve İran olduğu biliniyor. Ancak " Şiilik " olgusu açısından Lübnan Şiileri, mesela Irak'ın Ali Sistani'sini veya Beyrut'ta yaşayan Hüseyin Fadhlallah'ı, İran'ın Ayetulah'ı Ali Hamaney'le eşdeğer " Taklid Mercii " kabul ediyorlar. Yani Şiilik bile tek merkezli bir öğreti veya eylem değil şu anda.
MEDYATİK ZAFER Bir de " İsrail mi yoksa Hizbullah mı zafer kazandı " sorusunun cevabını aramak meselesi var gündemde. İran'ın sürgündeki gazetecisi Amir Tahiri, The Wall Street Journal'daki yazısında, " Ortadoğu' nun medyatik zafer ilanları "nı irdelerken, " Zafer kazandık " gösterileri ile " Gerçek zafer "in karıştırılmaması gerektiğini hatırlatıyor. " Bu açıdan tüm orta menzilli füzelerini ve 500 savaşçısını kaybeden Hizbullah' ın propaganda zaferi kazanması, derinine değerlendirilmelidir " diyor. Bütün bunlar ve bunlara ilişkin sayısız ayrıntı, siyasete, savaşa, diplomasiye ve Ortadoğu gerçeklerine ilgi duymayanlar için, gereksiz bilgiler olabilir. Ama eğer birileri " Lübnan' a asker göndermeyelim " veya " Gönderelim " diye görüş açıklamaktaysalar, bunları da bilmeleri gerekir. Sadece iç politikanın kısır döngüleri içinde olay ele alınır ve sadece asker göndermek bir AK Parti iktidarı kararı olacağı için buna karşı çıkılırsa, burada ancak " Safsata " devreye girer. Örneğin " Lübnan' a başbakan oğlunu ve damadını göndersin " demek sadece safsatadır.
SAFSATALAR 1974'te Başbakan Ecevit Kıbrıs'a asker gönderirken, kimse Ecevit'in oğlu ve damadı olup olmadığını sorgulamış mıydı? Çocuğu olmayan Süleyman Demirel, başbakanlığında veya cumhurbaşkanlığında sınır dışı görevlere asker gönderilmesi kararı alırken, onun çocuk durumunu tartışmış mıydık? Lübnan'daki merkezi hükümetin gücüne kavuşması ve bu ülke topraklarındaki iç kargaşanın yeni bir İsrail saldırısına neden olmaması için Birleşmiş Milletler'in Barış Gücü oluşturması, belki nakıs bir teşebbüsten öteye gidemeyecek. Ama daha önce Lübnan'daki Barış Gücü'nde görev alan askerlerinden 80'i, bombalı suikastte can veren Fransa bile, Lübnan'a yeniden asker gönderiyor. Çünkü bu sadece Lübnan-İsrail anlaşmazlığı meselesi değil. " Lübnan Olayı " ile ABD'nin tek başına hiçbir sorunu çözemeyeceği anlaşıldı. Bu krize BM'nin ve Avrupa'nın katkısı ile çözüm arayışı, uluslararası politikada yeniden " Çok taraflı siyaset "in başlangıcı olabilir. Bakarsınız sonunda Irak'ta da ABD, hem BM'nin varlığını ve hem de müttefiklerinin aklını kabul eder. Bu tür bir gelişme Türkiye'nin çıkarlarına paralel gelişmeleri getirmez mi?
|