 |  |

"Vizyon" diye unuttuğumuz bir kavram vardı...
Turgut Özal Türk siyasetine "Vizyon" kavramını getirmişti. İcraatı ve uyguladığı politikalarla, bu vizyonun ne olduğunu somut biçimde gösterdi de. Ama sonra unuttuk vizyon kavramının içeriğini. Örneğin "Vizyon" un içeriğinde, Sovyetler'in çöküşü ertesinde bağımsız devletler olarak yaşamlarına devam eden Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetlerine hem model, hem de önder olmak vardı. Bu bir yandan devlet politikaları, bir yandan da özel sektör girişimleriyle gerçekleştirilecekti. Özal'la başlatılan bu süreçte 20 bine yakın genç, bu ülkelerden Türkiye'ye yüksek eğitim almaları amacıyla getirtildi. Özal'ın Cumhurbaşkanı olarak bu ülkeler yönetim kadrolarıyla kurduğu yakın ilişkileri, Demirel de geliştirerek sürdürdü. Türk özel sektörü de bu ülkelerde büyük çaplı yatırımlar yaptı.
TEMEL İTTİFAK Şimdi bu vizyon adeta unutulmuş gibi. Türkiye'de pek misafir öğrencisi kalmadı bu ülkelerin. Örneğin Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev eski yazlarda Türkiye'ye geldiği zaman, mutlaka Çankaya ile diyaloga girerdi. Bu yaz Bodrum'dan Muğla valisinin uğurlaması ile gönderildi. Geride sadece Türk girişimcilerin bu ülkelerdeki yatırımları kaldı. "Vizyon" un Ortadoğu'ya ilişkin bölümü de bir bütünün parçasıydı. Ortadoğu kadar ağırlıklı olarak Balkanlar da vardı vizyonun içeriğinde. Türkiye Ortadoğu'nun "Büyük" ülkesi olarak tüm devletlerle yakın ilişkiler içinde bulunmalıydı. İran'la da, Irak'la da siyasi ve ticari ilişkiler geliştirilmeliydi. Ancak bu ilişkilerin varlığı, Türkiye'nin temel ittifakından kopması anlamına gelmiyordu. Bu ilişkiler yumağında önemli olan, ülkelerin birbirlerinin iç işlerine müdahale etmemesi ilkesine saygılı olunmasıydı. Örneğin Suriye'de iktidarda Alevilerin, çoğunlukta ise Sünnilerin olması, Türk-Suriye ilişkilerine hiç yansımadı. Aynı şekilde Saddam Kuzey Iraklı Kürtlere karşı zehirli gaz kullanırken, sınırlar onların sığınması için açıldı. Ama Irak'ın etnik ve mezhepsel yapısı, ikili ilişkilerin konusu edilmedi. Neticede Türkiye de kendi içinde Ortadoğu mozaiğinin bütün öğelerini taşıyordu ve bu coğrafyada komşusunun toprağına rüzgâr eken, en kısa sürede kendi toprağındaki fırtınalarla karşılaşabilirdi. Özal'ın Vizyonu'nda, Talabani de, Barzani de, Türkiye'nin himaye ettiği ve diyaloga girdiği isimlerdi. Onların varlığından endişe edilmek yerine, onlar himaye ediliyordu. Bu vizyonda Osmanlı'dan ve Atatürk Cumhuriyeti'nden alınan temel bir ders de vardı. Türkiye "Yenilen" in veya yenilmeye mahkûm olanın değil, "Kazanan" ın yanında yer almalıydı. Sıcak ihtilaflara mümkün olduğunca uzak durulmalı, ama Ortadoğu bilmecesinin bilinmeyenlerine kendini yapışık kılmak yerine, reel politikanın güç dengeleri içinde, kendini ayakta ve güçlü tutmak yolu seçilmeliydi. Özal, Arap-İsrail anlaşmazlığında İsrail'in haksız olduğu yanları vurgularken, asla "Anti-Semitik" çizgiye girmedi. Yaser Arafat'la Bosnalı liderleri buluşturdu ama aynı anda İspanya'dan Osmanlı'ya Yahudi Göçü'nün 500'üncü yıldönümü de, Özal'ın ev sahipliğinde en görkemli biçimde kutlandı.
NÜKLEER GÜÇ Söylemek istediğimiz şu. Bugün Lübnan'a asker gönderelim mi, göndermeyelim mi tartışmaları arasında, Ortadoğu'ya dönük bir vizyonun eksikliği de hissediliyor. Hem Kuzey Irak'taki PKK varlığının Amerika Birleşik Devletleri tarafından nötralize edilmesini bekliyoruz, hem de Kuzey Irak'a müdahale hakkımızı yok eden 1 Mart Tezkeresi'nin reddinin doğru olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Hem bölgenin en güçlü ordusuna sahip olduğumuzu vurguluyoruz, hem de Barış Gücü'ne katkı konusunda sanki İsviçre'ymiş gibi davranıyoruz. Bir vizyon ve bir strateji olmadığı zaman neyin nerede ne şekilde size yansıyacağını kimse kestiremez. Bakın işte... BBC'nin haberine göre, İngiltere'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, "İran, komşuları ve bölgesel krizler" adını taşıyan kapsamlı raporunda şu yargıya varmış: -İran nükleer silah sahibi olmak istiyor; ancak Türkler halen bunu önlemek için diplomasiyi ve askeri operasyonu etkisiz mekanizmalar olarak görmekteler. Türkiye ne Irak' tan sonra Ortadoğu' da yeni bir istikrarsızlık, ne de komşusu İran' la düşmanca bir ilişkiye sahip olmak istiyor. Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü' ne göre uzun vadede Türkiye için mantıklı ve güvenilir tek seçenek nükleer silaha yönelmektir.
|