|
Karayip denizinde fantastik kaçıp kovalamaca
|
|
Sinema (ve de genelde sanat) günümüzde artık çok özgün şeyler yaratamıyor. Gökyüzünün altında hemen her şey yazıldı, söylendi, yapıldı, yaşandı. O yüzden eski reçetelere başvurup ve daha da önemlisi varolan türleri, çabaları, akımları ve ünlü yapımları hallaç pamuğu gibi atıp yeni bir biçimde yaratan kokteyl- filmler, yani kendine özgü sentezler ortaya çıkıyor. İşte ikincisini izlediğimiz (ve üçüncü bölümü de nerdeyse hazır olan) Karayip Korsanları da bunun örneklerinden. Temelde eski usül korsan filmlerini, o türün hiç bulaşmadığı fantastik sinemayla harman eden, ama içine bol bol komedi dozu ve de hiç görülmemiş (en azından Bob Hope veya Danny Kaye'in korsan komedilerinden beri görülmemiş!) bir korsan karakteri katan ilk filmin başarısı, bir seriyi getirdi. Ama hemen söyleyelim: İkinci bölüm ilkinden daha komik, daha çılgın, daha uçuk-kaçık... Böylece Johnny Depp yeniden gözleri sürmeli, açıkça efemine tavırlı ve sürekli alkolik o Jack Sparrow kimliğine yeniden bürünüyor. Yanıbaşında 'yiğit' Orlando Bloom ve Keira Knightley de umarsız âşıkları oynuyorlar. Depp, Marx Kardeşler'le Saturday Night Live Show arasında bir yerde duran sözlü esprileri yağdırıp duruyor. (Tek bir örnek: Korkma, ben arkanı kolluyorum/ Ben arkamdan değil, önümden korkuyorum!). Verbinsky ise sırtını hayal gücüne, bol paraya ve usta bir teknik ekibe dayamış olarak, harikalar yaratıyor. Siyah İnci ve Uçan Hollandalı gemileri arasındaki savaş, Kraken adlı deniz canavarıyla boğuşma, yuvarlanan dev bir ahşap tekerlek üzerindeki dövüş gibi sahneler, tek sözcükle görkemli. Kısacası bu film dev bir eğlencelik, neşeli bir panayır. Önümüzdeki yaz vizyona girecek olan yeni bölümde, anlaşılan Johnny Depp olmayacak, ama Geoffrey Rush (ilk filmdeki Barbossa) dönecek, haberiniz olsun!..
|