| | | | | | | | | | ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’†â€ââ€Â¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã‚ ÃƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã¢â€Â¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’¢â‚¬Â ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€šÃ‚¢ÃƒÂ¢Ã¢â‚¬Å¡Ã‚¬Ã¢â€Â¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’†â€ââ€Â¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã…¡Ãƒâ€šÃ‚¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’‚¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€šÃ‚¢ÃƒÂ¢Ã¢â‚¬Å¡Ã‚¬Ã…¡ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã…¡Ãƒâ€šÃ‚¬ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’¢â‚¬Â¦ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã…¡Ãƒâ€šÃ‚¡ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’†â€ââ€Â¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã‚ ÃƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã¢â€Â¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’‚¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€šÃ‚¢ÃƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã…¡Ã‚¬ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã‚¦Ãƒâ€šÃ‚¡ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’†â€ââ€Â¢ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€šÃ‚¢ÃƒÂ¢Ã¢â‚¬Å¡Ã‚¬Ã…¡ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒâ€ Ã¢â‚¬ââ€Â¢ÃƒÆ’¢â‚¬Å¡ÃÆâ€ââ€Â¢ÃƒÆ’ƒÂ¢Ã¢â€šÂ¬Ã…¡Ãƒâ€šÃ‚»Gündem | | | | | | | | | | | | |
|
 |
 |
|
 |
|
 |
|
|
 |
 |
 |
 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
SMS: MA yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|
 |  |

Kent dindarlarını özlemek...
En Müslüman" olmanın "en çok cami yaptırmaktan", "en milliyetçi" olmanın da "en yüksek bayrak direği diktirmekten" geçtiği sığ bir dönemdeyiz. Dün bizim gazetenin manşetinde Rumelihisarı'nın içinde "konser alanı" olarak kullanılan yere Fatih'in camisinin yapılacağı haberi vardı. 28 Şubat sürecinde Taksim'e cami tartışmasını yaşadık. Sonra AK Parti'ye oy vermeyen Kadıköylülere bir mesaj gibi tercüme edilebilecek "Göztepe camisi" tartışması çıktı. Şimdi yeni tartışma konusu ise Hisar'a cami olabilir. Cuma günkü gazetelerde ise "Yahudi" olduğu için yönettiği şirketin suyunun AK Partili belediye başkanınca kesildiğinden şüphelenen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yakınmasını okudum. Aynı gün, Trabzon'da Santa Maria İtalyan Katolik Kilisesi'nin rahibi Andrea Santoro'yu öldüren 16 yaşındaki katil zanlısının mahkeme haberini gördüm. Bu çok garip olay sonrasında ikinci bir rahibin daha öldürüldüğünü de yeniden anımsadım.
Epeydir huzursuzlandığım, hoşuma gitmeyen bir esinti hissediyorum. Bu esintinin tam adını koyamıyorum. Daha ziyade "kendine benzemeyene" yapılan ilkel bir dayatma... Bunun gerekçeleri zaman zaman muhafazakarlaştırma, zaman zaman Müslümanlık olarak peçelense de, yapılanları bunlarla açıklamak haksızlık olmaz mı diye de düşünüyorum. Örneğin, Türkiye'yi ziyaret eden milyonlarca turistin ihtiyacına yönelik domuz üretimi yapan Balıkesir'deki çiftliğin, oranın Tarım Müdürlüğü'nce çökertildiğine dair iddiaları dinleyip okuduğumda bunun Tarım Bakanı Mehdi Eker'in bir tasarrufu olmadığını kestirebiliyorum. Ama böyle bir yaklaşıma nasıl tepki verildiğini öğrenemiyoruz. Gene özellikle Karadeniz'de yerel yönetimlerin alafranga tuvaletleri yıktırıp onların yerine kendi anlayışlarına uygun tek tip alaturka tuvaletleri yaygınlaştırmaları... Gittikçe kendini daha fazla hissettiren bu "esintiye" karşı enerjik bir çıkışa ise pek rastlanmıyor. İçkili lokantaları kırmızı bölgelere sürmek gibi bir iştahın hep doymak için beklediği endişesini gidermeye yönelik bir tavra ihtiyaç var.
Cumhuriyet, "tekke ve zaviyeleri" kapatarak, kent Müslümanlığının kendini yeniden üretme imkanlarını yok etti. Diğerine "düşman" gözle bakarak kendini dayatma arzusu içinde olanlar, Şeyh Galib'e mi daha yakın, yoksa insanlık tarihinin eşsiz tanıklarından biri olan Buda heykellerini yok eden Taliban anlayışına mı? Ya da Müslümanlığın yorumu Şeyh Galib'den Taliban'a neden geriledi?
Vaktiyle, yıllar önce ziyarete gelen iki genç solcudan birinin sigarasını yakmaya hamle eden arkadaşının eline vurması gözümün önünden hiç gitmedi. Kibarlığı solculuğa aykırı zannediyordu. "Milliyetçi" geçinenlerin ise beğenmedikleri fikirleri tartışmak yerine, sövgü ve tehdit göndermesi hala güncel bir tarz. Müslümanlık adına diğerlerini esir alma da artan bir iştah içinde. Bu davranışların etiketleri ne olursa olsun, temeldeki ilkellik hep aynı kalıyor. Yoz ve sığ, gelişmemiş bir lümpen tavır.
Türkiye'de büyük bir çoğunluk "var olduğunu" hissetmek için ne yapacağını bilemiyor. Bunun en kestirme yolu, eğer gücü yeterse, kendini ve inançlarını dayatma olarak beliriyor. Başkasına "saygı" göstererek kendini ifade etmek içinse hukukun ve onun etrafında örülen "temel hak ve özgürlüklerin" yeşerdiği bir toplum olmak gerekiyor. Benim gördüğüm, Türkiye'de "temel hak ve özgürlüklerin" ne olduğunu rahatlıkla ifade edecek insan sayısının çok çok yetersiz olduğu... Kent Müslümanlığı, diğerine saygıyı içselleştiren bir kültürden, Şeyh Galib'den, Hüsnü Aşk'dan geliyordu. Şimdilerde ise var olmanın yolu cami yapıp, bayrak dikmek. Kendine benzemeyene hoyratlık yaparak, kendine benzemeyene saygısızlık ederek, kendine benzemeyene şiddet uygulayarak var olmak. Kent dindarlarını özlemekten söz ediyorum ama esas özlediğimiz nitelik, kalite, düzey galiba...
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|