|
|
Araplar ve Osmanlı
Türk medyası bir süredir Lübnan ve Filistin'deki kıyıma karşı tutumu tartışıyor. Türkiye'nin yüzünü Batı'ya çevirmesi gerektiğini söyleyen kimi laik yazarlar, İsrail'i üstünkörü eleştirdikten sonra Araplara yönelik ırkçı çağrışımlar da içeren yaklaşımlarda bulunuyor. Gazete yazarlarının, devlet adamı yaklaşımı göstermesini istiyorlar. Oysa, köşe yazarı devletin politikalarının bir uzantısı değildir. Köşe yazarı vicdanının sesi olmak zorundadır. Eğer egemen bir devlet, gerekçesi ne olursa olsun masum insanları bombalıyor, çoluk çocuk demeden öldürüyorsa, buna karşı durmak köşe yazarının en temel görevlerinden biridir. Köşe yazarıysanız savaşta bir ırkın veya bir inancın diğerinden farklı olmadığını, insanların benzer koşullarda benzer tepkileri verdiğini bilirsiniz. Bosna'da Sırplar'ın, Cezayir'de Fransızlar'ın, bugün Lübnan ve Filistin'de İsrailliler'in yaptığı gibi. Veya Kahramanmaraş'ta, Çorum'da kimi Sunniler'in Alevilere, Sivas'ta kimi Sunnilerin kendileri gibi düşünmeyen insanlara yaptığı gibi. Kimse tarihin sınavı karşısında masum değildir. Kendi tarihinizin karanlık sayfalarını tartışmadan, tartışmaya açılmasına bile katlanamadan bir Araplar söylemi tutturursanız, kendinizi Hitler'le, Mussolini ile aynı kampta bulabilirsiniz. Çünkü bu söylem, Osmanlılar'ın Arap coğrafyasına sadece insani duygularla egemen olduğu, sömürünün, zulmün sözkonusu olmadığı duygusuna götürür sizi. Halbuki tarih bize her işgalin bir sömürü biçimi olduğunu öğretir. Osmanlı'yı iyi kalpli efendi, Arapları 'arkadan vuran cahil hainler' diye nitelerseniz kendinize yandaş bulabilirsiniz ama tarihe ve insanlığa karşı dürüst davranmış olmazsınız. Osmanlı'nın gerileme devri politikalarını, İttihat ve Terakki'nin uygulamalarını gündeme getirmezsiniz gazete köşelerinden insanların gönlünü pohpohlayıcı mesajlar verebilirsiniz. Arapların geometriden felsefeye kadar bir çok bilim dalındaki katkılarını görmezden gelir, müslümanlığı küçük bir kentten bir bölge gücü haline getirdiğini fark etmezseniz, tarihi gerçekleri yadsımış olursunuz. Türkiye'nin dış politik gelişimini Ortadoğu bataklığına bulaştırmamak demek ayrı, Arapları geri bir ırk olarak görmek ayrı bir davranıştır. Bugün Hizbullah'ın taktikleri ne olursa olsun, İsrail uluslararası hukuku hiçe sayan bir politika izlemektedir. Bu politika İslam coğrafyasında aşırılığı körüklemekte dünya barışını da tehdit etmektedir. Sağduyu, köktendinciliğin gücüne güç katan, farklı inançların birarada yaşama şansını zayıflatan bu gelişmeye karşı durmayı ve bunu açık yüreklilikle yapabilmeyi gerektirir.
|