| |
|
|
Alttan gelen umut dalgası
Geçenlerde Türkiye Kalite Derneği Başkanı (KalDer) Çetin Nuhoğlu ile birlikteydik. Yanımızda 2006 Ulusal Kalite Büyük Ödülü'nü kazanan, Sağlık Bakanlığı'na bağlı Eskişehir Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nin Başhekimi Burak Erdinç de vardı. Bu kalite meselesi önemli konudur. Kaliteyi garanti altına almak ve geliştirmek için çeşitli model ve programlar vardır. İster şirket, ister kamu kuruluşu, ister sivil toplum örgütü olun... Bu modellerden kendinize uygun olanını seçip, harfiyen uygularsanız... Mal ve hizmetleri daha iyi üretirsiniz... Ayrıca maliyetleriniz düşer... Müşterileriniz sizden mumnun olduğu için kolay kolay başka yere gitmez... Çalışanlar daha mutlu olur... İşlerinizi geliştirirsiniz... Ne var ki bizim Türkler bu kalite kavramına pek inanmaz. Mesela ISO 9000 Kalite Güvence Belgesi alırlar ama sağa sola hava atmak için. Gerçekten, yürekten inanmazlar. Bir süre sonra da söz konusu modelin gerektirdiği uygulamaları es geçmeye başlarlar. Sonra ne mi olur? Tabii kuruluşta ciddi bir ilerleme meydana gelmez. "Yaa, birader aldık şu kalite belgesini ama bir işe yaramadı" diye yakınırlar. Bunları bildiğim için Dr. Burak Erdinç'e kuşkulu kuşkulu sordum: Toplam kalite çalışmaları yaptınız... Ödül de aldınız... Tamam da hastanede ne değişti? Ben genç doktoru sıkıştırmayı düşünüyordum... Meğer al da golünü at dercesine muz orta yapmışım. Saymaya başladı: "Muayene süresi 4 satten bir saate indi... Taburcu olma süresi 4 saatten 15 dakikaya indi... Küçük çaplı cerrahi müdahalelerde bekleme süresi 8 saatti, şimdi 30 dakika... Eskiden şikayet kutusuna atılan mesaja bir ay içinde cevap veriliyordu, şimdi bir hafta içinde veriliyor... Bu arada şikayetler yüzde 60 oranında azaldı... Toplum tarafından tercih edilme oranı 2003'te yüzde 62'ydi, 2005'te yüzde 83'e çıktı; yani daha fazla hastaya bakabiliyoruz..." Bıraksam daha saymaya devam edecekti. Mecburen sözünü kestim. Olay anlaşılmıştı: Eğer liderlik (burada başhekim ve yardımcıları ) bu kalite işine inanırsa... Ve çalışanları (diğer doktorlar, hemşireler, hademeler, vb.) işin içine katıp onların da fikirlerini alırlarsa... Sadece özel sektörde değil, devlet kuruluşlarında da bu iş yürür.
Gayet iyi biliyorum... Bu kalite kavramı ortaya atıldığından beri çalışanların kafasını şu soru kurcalar: "Tamam da, ücretlerimiz artacak mı? " Kimseyi kandırmaya gerek yok. Cevap: Hayır, artmayacak. Yani hemen, kısa vadede artmayacak. Bunun üzerine hemen ikinci soru gelir: " Ee, peki o zaman bize faydası ne? " Cevap: 1) Daha mutlu bir ortamda çalışacaksınız çünkü fikirlerinize değer verilecek. 2) Daha sağlıklı bir ortamda çalışacaksınız. 3) Daha iyi eğitim alacağınız için, icabında yüksek ücretle bir başka kuruluşa geçebileceksiniz. 4) Kendinize güveniniz gelecek. Tam bu noktada Başkan Nuhoğlu ilginç bir örnek verdi: Avrupa Kalite Büyük Ödülü'nü kazanan bir şirkette çalışan işçiler, çocuklarının gittiği okulda sürüyle olumlu iş yapmışlar. Nasıl, niye? Çünkü kendilerine güven gelmiş. " Ben işçiyim, eğitimden anlamam, zaten bir şey söylesem dahi beni kimse dinlemez " dememişler. Yani dünya görüşleri değişmiş. Katılan vatandaş olmuşlar. Velhasıl: " Türkiye batıyor " diye yayagara koparanlara inanmayın. Elbette sürüyle sorun var ama gayet olumu işler de yapılıyor bu ülkede. Alttan alttan gelecek için umut veren harika bir dalga geliyor.
|