| |
Küresel kelepçe...
Osmanlı İmparatorluğu "dünyalaşamadı" ve battı. Türkiye Cumhuriyeti'nin de temel sorusu değişmedi; "dünyalaşabilecek mi" yoksa "mezralaşacak mı?"
Günlük kahvehane dedikoduları içinde kaybolmadan ve uzun bir süreçten olup bitene bakabiliyorsanız, karşınıza hep aynı ikilemli soru çıkar: "Dünyalaşmak mı", "mezralaşmak mı?" Buranın bir iç sömürge olarak kalmasını isteyen "mezra ağaları", çareyi hep sığ bir "siyasal milliyetçilikte" buldu. Hiçbiri, Türkiye insanının yaşamını yeryüzündeki gelişmiş ülke insanlarıyla kıyaslayacak "rakamsal bir milliyetçilikle" uğraşmadı. Siyasal milliyetçilik ağzıyla korkular salarken, neden bizim dünkü vilayetimiz olan Yunanistan'daki bir vatandaşın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından ortalama on yıl daha fazla yaşadığını açıklamadı. "Rakamsal milliyetçilik" söz konusu olunca, siyasal milliyetçilik yapanların hepsi tüyüveriyor.
Bizim insanımızı Avrupa'nın en fakiri haline getiren iç sömürgeci mezralaşmaya karşı, yeryüzündeki gelişmeler pek de hak etmediği halde Türkiye'ye yardımcı oldu. Dünyayı iyi okuyamayan, elli yıllık bir vizyon üzerinden kendi insanının yaşam kalitesini artıracak bir politika üretemeyen, koltuk kavgalarıyla toplumsal enerjiyi heba eden bir zihniyete, son zamanlarda dünya hep el uzattı. İçerdeki egemenler burayı mezralaştırırken, yeryüzü Türkiye'yi dünyalaştırmak için uğraştı. Hala da bu çekişme devam ediyor, temel soru da: "Dünyalaşma mı", "mezralaşma mı?"
Sovyetler'in dağılması sonrasında, bilgisayar sektörünün de siyasal temsilcisi sayılan Bill Clinton'un geliştirdiği politikalar Turgut Özal tarafından derinlemesine algılanmıştı. Türkiye bu sayede, petrolü olmadığı halde "petrol geçiş coğrafyasına" dahil edildi. Artık bölgemizde ülkeler yeniden tasnife uğruyor: Petrolü olanlar, petrol geçiş coğrafyasına dahil edilenler ve hiçbir şeyi olmayanlar... Önceki gün açılan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, Türkiye'yi "petrol geçiş coğrafyasına" dahil eden bir küresel kelepçedir. Neyin kelepçesi? İyi yönetilebilirse, dünyalaşmanın kelepçesi.
Türkiye, hem AB üyeliği, hem de "petrol geçiş coğrafyası" niteliğiyle, Trans-Atlantik ittifakına sıkı sıkıya bağlanıyor. Mezralaşma arzusuyla ülkeyi yakıp yıkanlara karşı dünya yardıma geliyor.
Türkiye yeniden içine düşme eğiliminde olduğu kaotik bir iç kavganın ağır tahribatına uğramadan durumu kurtaracaksa, kendi inanılmaz kötü yönetim anlayışına rağmen ileriye yönelik adımlar atabilecekse, kısacası içerdeki yerleşik saraylıların "mezralaşma" direncine karşı "dünyalaşacaksa", buna AB süreci kadar, bu yeni avantajlı "petrol geçiş coğrafyası" da çok yardımcı olacak. Yeryüzü, enerjisini sağlayan bir bölgenin istikrarını, koltuk için ülke yakmaktan çekinmeyenlerden çok daha fazla sahiplenebilecek, içerinin çözmediği soruna çözüm getirmeye eğimli davranacak.
Bizim amacımız ne? İnsan... İnsanın yaşam kalitesi... İnsanın zenginliği... İnsanın özgürleşmesi... Bunu, mezralaşarak sağlayamadığımız ortada. Mezra ağaları, "insanı" yok sayıyor çünkü. Onların kutsalları arasında "insan" yok. Bu çağda, dünyalaşmak "insanı kutsal kılmak" anlamına geliyor. Dünya, "dünyalaşmamıza" yardım edecek gibi gözüküyor. Mezra ağalarının "kurban" olarak gördüğü insanımızı "kutsal" kılmak için dünyanın yardımına ihtiyacımız var.
|