| |
Siyaset hiçbir coğrafyada yerel bir meslek değildir
Dünyanın herhangi bir bölgesindeki bir krizin, çok uzak coğrafyalarda yaşayan insanları nasıl doğrudan etkilediğini anlamak için, petrol fiyatlarında yer alan hareketlere bakmak yeter. Dün bu satırları yazdığımız sırada uluslararası piyasalarda petrolün varil fiyatı 78 dolara çıkmıştı. Uzmanlara göre bu fiyatın 80 doların üzerine çıkması an meselesiydi. Bu son fiyat hareketinde, İsrail'in Lübnan'a da saldırması, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın "Suriye'ye saldırılırsa cevap sert olur" şeklindeki uyarısı ve Nijerya'daki iç sorunlar yüzünden rafinerilerin üretimi aksatması etkili olmuştu. Ama biliyoruz ki Venezüella'da Hugo Chavez, Amerika aleyhtarı bir konuşma yaptığı zaman da veya İran'la Amerika arasında nükleer silah üretimi yüzünden gerginlik yaşanınca da petrol fiyatları yükseliyor. Bunun yanında Çin ve Hindistan'daki ekonomik kalkınma sonucu petrole talep arttıkça, varil fiyatının 100 dolara ulaşacağı hesapları da hep gündemde. Özetle dünyadaki hiçbir toplumun veya devletin tribünde oturarak, başka coğrafyalarda olup bitenleri "Bana ne" diye izlemesi mümkün değil.
KADER ORTAKLIĞI Dünyadaki her toplumu birbirleriyle kader ortaklığında birleştiren tek olgu, tabii ki sadece enerji krizleri değil. Bir ülkedeki yönetimin ekonomiyi ve siyaseti kötü yönetmesi, anında o ülkenin borsasına ve sonra global piyasaya yansıyor. Bir ülkedeki kötü ve baskıcı rejim, göçleri zorluyor, İtalyan karasularında Afganistanlı mültecilere rastlanıyor. Bulgaristan'daki Jivkov rejiminin baskıları sonucu milyonlarca Bulgaristanlı Türk'ün göçünü, Saddam'ın saldırıları sonucu milyonu aşkın Kuzey Iraklı Kürt'ün sığınmasını unuttuk mu? Veya Batı Avrupa'ya Türkiye'den ikinci büyük göç dalgasının, 12 Eylül Rejimi döneminde, "Siyasi sığınma" içerikli gerçekleştiğinin farkında değil miyiz? Bu gerçeklerin ışığında dünyadaki hiçbir ülkenin iç politikası, dış politikasından bağımsız değildir. Ve dünyadaki hiçbir ülkedeki yönetim "Egemenlik" gerekçesiyle, "Biz bize benzeriz" benzeri sloganların arkasına saklanıp, akıl ve gerçek dışı politikalar izleyemez. Bunu yapan yönetimlerin halkları ise, sonunda bunalımlarla karşılaşır. İsrail'in önce Filistin topraklarında, sonra da Lübnan'da sürdürdüğü askeri operasyonlara gelince... Bu olay, "Birleşmiş Milletler Düzeni"nin artık olmadığını, arkasına ABD'yi alanların uluslararası hukuku rahatça çiğneyebileceğini yine kanıtladı. Bunu zaten ABD Irak'ı, BM'ye rağmen işgal ederken görmemiş miydik? Ayrıca Hamas yönetiminin İsrail ve ABD tarafından izolasyonu dolayısıyla, bu bölgede seçim kazanmanın da "Meşruiyet" kazanmak anlamına gelmediğini gördük.
LÜBNAN'IN DRAMI Bir başka durum da Lübnan'a ilişkin. Eğer ülkedeki devlet otoritesi parçalanır ve o ülkenin toprakları kendilerini bağımsız gören örgütlerin üssü haline gelirse... Devlet bunların varlıklarına göz yumarsa... Eski Lübnan bu tablo içinde iç savaşa sürüklendi. Suriye ve İsrail her fırsatta Lübnan'a tecavüz edebildi. Bu dönem geçen yıl öldürülen Hariri iktidarında sona erdi ve Lübnan yeniden "Ortadoğu'nun İsviçre'si" konumuna girdi. Şimdi görülüyor ki, siyaseti birbirlerine düşmanlık olarak gören anlayış yüzünden, Lübnan yine kimi İran'a, kimi Suriye'ye endeksli örgütlerin üssü haline gelmiş. Lübnan topraklarından İsrail'e yönlenen her çeşit terörist eyleme karşı, İsrail de "Devlet terörizmi" ile cevap verip hukuku hiçe s aymakta kendini haklı görüyor. Bu akıl ve insanlık dışı tabloyu tırmandırmak için İran'daki ve Suriye'deki rejimler, ABD ile İsrail'in oluşturduğu ittifakın hukuksuzluklarına katkıda bulunurlarsa, bundan hem dünyanın tüm ülkeleri ve hem de tüm Ortadoğu gibi Türkiye de zarar görecektir. Ve sonunda İran halkı da Suriye halkı da, eski günlerini arar hale geleceklerdir.
|