MHP'de değişen ve değişmeyen
Milliyetçilik yükseliyor, deniyor. Ankara kulislerinde önümüzdeki dönem Meclis'te dört parti olabilir diye duyuyoruz. Kimi kamuoyu yoklamaları, yükselen milliyetçilik dalgasının önümüzdeki seçim sonrasında MHP'yi tekrar barajın üzerine, Meclis aritmetiğinin ortasına yerleştireceğini söylüyor. İşte tüm bunlar, MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural'la öğle yemeğinde buluşup derin bir siyaset sohbetine girmemiz için yeterli neden sayılabilir. Ancak Niki'deki öğle yemeğinin asıl nedeni, Vural'ın medyadan dertli oluşu. MHP genel başkan yardımcısı, merkez medyanın partilerine ve partilerin yükselişine yeterince yer vermediğinden yakınıyor, DYP Başkanı Mehmet Ağar'ın açıklamalarının kendi lideri Devlet Bahçeli'nin demeçlerinden daha fazla yer aldığına dikkat çekiyor. Ankara'da serin bir yaz günü ve kilo ve kolesterolden uzak durmaya çalışarak önce salata ardından da somon seçiyoruz. Oktay Vural, yıllarca "aşağı sarkan bıyık" ve kurt işaretleriyle anılan partinin "Batılı" yüzü. Sessiz lider Devlet Bahçeli'ye yakın. Yerli ve yabancı medyayla rahat sohbet edebilecek akademik bir formasyona sahip. Sıkça siyaset felsefesinden terimler kullanıyor; Biz de bundan cesaret alarak söylüyoruz: "Ancak siz de diğer siyasi partiler kadar açık değilsiniz. Genel başkanınıza kolay ulaşamıyoruz. Devlet Bahçeli nadiren sahneye çıkıyor, meydanlara nerdeyse hiç inmiyor; DYP liderinin son bir yıldır yaptığı gibi köşe yazarlarını toplayıp yurt gezilerine gitmiyor." Ağar her gün ortada. Devlet Bahçeli'yi ise MHP'nin Balgat'taki devasa genel merkezinden nadiren çıkıyor. Gerçekten de Bahçeli'nin özel bir tarzı var. Sevenlerine göre, Türkiye'nin Kürt-Türk, laik-İslamcı gibi eksenlerde gerilmesini önlemek amacıyla "ağır başlı" milliyetçilik yapıyor. İstese "bayrak mitingleri" ya da "Kıbrıs satılıyor" diye binlerce kişiyi sokaklara dökebilecekken, 2002 seçimlerinin hezimetinden ders çıkararak partide "temiz" ve "gerilimden beslenmeyen" bir nesil yaratmaya çalışıyor. Eleştirenler ise, Bahçeli'nin medyadan uzak ve kontrollü üslubunun MHP'nin PKK ve Avrupa Birliği karşıtlığıyla "şahlanabileceği" bir dönemde "fren" vazifesi gördüğünden yakınıyor. Oktay Vural, partinin sessiz liderinin sorumlu ve dengeli bir siyasetçi olduğunu anlatıyor. Teşkilatlardaki yenileşmeden, toplumsal menfaatlerden, "denge"den ve partinin "siyasi merkez"e talip olduğundan söz ediyor. O zaman neden hala jöleli saçlı, yuppie havalı, bankacı, gelir düzeyi yüksek "Euro Milliyetçi" diyebileceğimiz bir tipoloji göremiyoruz MHP'de? "Aslında İzmir ve İstanbul teşkilatlarında o dediğiniz tanıma uyan insanlar var" diyor Vural. Ancak partinin kendi tabanını tamamen "yenileme" ya da "değiştirme" kaygısı olamadığını anlatıyor. Peki DYP? MHP, Mehmet Ağar'ın medyada hak etmediği bir ilgi gördüğünü, ancak iş sandığa geldiğinde milliyetçi oyu MHP'den koparamayacağını düşünüyor. Vural'a göre DYP liderinin asıl amacı, seçim sonrası AK Parti'yle koalisyon: "Doğru Yol, AKP için bir koltuk değneği. Meşruiyet açısından. DYP'nin iktidarla yakınlaşması ise baraj altında kalmayı engelleme çabası. Bürokrasiden gelmenin getirdiği bir idarecilik." Eyvah, diyoruz. En son isteğimiz kendimizi "Kim daha milliyetçi?" kavgasının içinde bulmak. Ama kuşkusuz Ağar'ın eski bir emniyet müdürü olarak karizması belli bir milliyetçi refleksi tetikliyordur, diyoruz. "Devlet memuru olarak görevini yapan biriyle, bu mücadeleyi siyasi bir parti olarak yıllar boyu götüren bir akım aynı şey değil" diyor Vural. Milliyetçiliğin ikincisine daha çok değer atfedeceğini düşünüyor. Yemeğin sonunda, büyük siyasi potansiyele karşın henüz diğer kurum ve partilerdeki imaj değişimine direnen bir siyasi partinin, o imaj ve değişimi çoktan yapmış medyatik yüzüyle konuştuğumuz izleniminden kurtulamıyoruz. Ve bir sürü yeni soruyla ayrılıyoruz o yemekten... MHP ne kadar değişti? Değişmek istiyor mu? Milliyetçiliğin yeni yüzü olmalı mı yoksa karşımdaki samimi akademisyen, değişmeyen partinin Batılı yüzü mü?
|