|
|
|
|
|
|
İran'ın geleceği
Son gelişmelerle Türkiye'nin etrafı giderek daha da tehlikeli ve karmaşık hale geliyor. Bu durumda dış politika konularının hayalcilikten uzaklasarak, niyetleri gerçeklerin yerine koymadan tartışılması önem kazanıyor. Bölgedeki gelişmeler Turkiye'nin iç siyasetini, ekonomisini ve güvenliğini de etkileyecek. Bu durumda kamuoyunun meseleleri duygulara kapılmadan tartışma zorunluluğu öne çıkıyor. Türkiye'de hükümetlerin kamuoyuna rağmen siyaset üretmeleri giderek güçleşiyor. Bu durumda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinde hükümetlere sorumluluk düşüyor. Bunun yanısıra dış politika ve güvenlik bürokrasilerinin de bilgi ve stratejik düşünce tekelinin artık kırılmış olduğunu kabullenmeleri gerekiyor. Ancak sivil kuruluşlarla işbirliği yaparak ulusal çıkarlara uygun politikalar üzerinde mutabakat sağlanması mümkün olacak.
Türkiye yardımcı 'aktör' Giderek kızışacak konulardan birisi İran meselesi. Türkiye'nin İran krizinin şu ya da bu şekilde sonuçlandırılmasında bir payı olacağı doğru. Ancak ABD dışişleri bakanlığının, geçen haftaki açıklamasında vurguladığı gibi Turkiye'nin bu krizin cözümünde baş aktör olması da söz konusu değil. İran sorunununda tüm çözüm ihtimallerinin Türkiye'yi olumsuz şekilde etkileyecek yönleri var. Bunları düşünmeye başlamak ve krizin nasıl yönetilebileceği üzerine yoğunlaşmak bu nedenle önemli.
Dört İran senaryosu Ali Nihat Özcan'ın TEPAV için hazırladığı Iran Sorununun Gelecegi www.tepav.org.tr başlıklı raporu bu bağlamda değerli gözlemler ve öneriler içeriyor. Özcan tarih içinde ABD-İran ilişkilerinin niteliklerini ve tarafların stratejik hedeflerini özetledikten sonra dört olası senaryoyu gündeme getiriyor. Bunlar sırasıyla, Rejim garantisi; Nükleer Silahlara Sahip İran; Beklenmedik Rejim Değişikliği ve Askeri Müdahale ile Rejim Değişikligi Senaryoları. Özcan'ın sunumu ikinci ve dördüncü senaryoları en güçlü ihtimaller olarak değerlendirdiğini gosteriyor. İkinci senaryoda her ne kadar ABD ve bölge ülkeleri İran ile barış içinde yaşama yolları arayacaklarsa da, "başta İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye olmak üzere bölge ulkelerinin tamamı uzun süreli, güvensizlik temelinde sekillenmiş ve gerilim dolu bir döneme gireceklerdir." ABD'nin yalnızca hava kuvvetlerini kullandığı bir askeri müdahale sonucunda Özcan rejimin kısa sürede degişmeyeceğini öngörüyor. Rejimin çökecegi ana kadar Iran terörizm, petrol fiyatları, Irak'ta daha fazla karışıklık gibi araçlarla ABD ve müttefiklerinin çıkarlarına zarar verecektir. Rejim cöktüğünde ise İran'da üç farklı sonuca varılması mümkün. İran toprak bütünlüğünü muhafaza eden, liberal demokrat, nükleer silahı olmayan bir ülke haline gelir. İkinci ihtimal ise "İran'ın etnik gruplara göre parçalanmasıdırÜçüncü bir ihtimal olarak Iran federal bir niteliğe" bürünebilir. Türkiye ABD-İran krizinin tırmanması sırasında taraf seçme konusunda sıkışacaktır. Özcan'a göre tarihsel ve yapısal nedenlerle Türkiye'nin İran safında yer alması mümkün değildir. ABD yanında yer alması ise kamuoyu açısından kolay kabullenilmeyecektir. Her durumda özellikle son iki ihtimalin Türkiye üzerinde çarpıcı ve derin etkiler bırakacağı açıktır. Petrol fiyatlarindaki yükselişin ve İran ile ticaretin kesilmesinin olumsuz etkileri kadar Iran'ın körükleyeceği terör olayları Türkiye'yi zorlayacaktır. Hepsinden önemlisi Kürt meselesi tam anlamıyla uluslararası bir boyut kazanacağından "Irak'taki gelişmeler de dikkate alındığında beka sorununa dönüşebilir." İran konusunda ciddi, dürüst, gerçekçi ve kapsamlı bir tartışma zamanı çoktan gelmiştir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|