Kongre sonrası
Demokratik Toplum Partisi (DTP) kongresi herhalde en çok diyalog için Kürt politikacılardan açılım bekleyen aydın grupları ile AB'yi düşkırıklığına uğrattı. Ve sanırız Öcalan'ı "Bunlar benim avukatlar aracılığıyla gönderdiğim mesajları bile anlamıyorlar" diye düşünmeye yöneltti. Haksız sayılmaz. Çünkü geçen Çarşamba günü İmralı'ya giden avukatlar aracılığıyla "İlgililer"e ilettiği görüşleri şöyleydi: "Mustafa Kemal'in güncelleştirilmesi gerekiyor. O, Kurtuluş Savaşı'nda Kürtler'le stratejik ittifakın önemini çok iyi kavradı ve gerçekleştirdi. Bugün demokrasinin yerleşmesi için o dönemin Misak-ı Milli havasının yakalanması gerekiyor." Bu ifadeler Çanakkale'de omuz omuza savaşan ve yan yana şehit düşen, Kurtuluş Savaşı'nda yurdu birlikte savunan ve devleti birlikte kuran halkların ulusal birliğini vurguluyor. Ulusal birlik ya da kader ortaklığı, geleceği birlikte inşa etme iradesinin yanı sıra ortak değerleri, sembolleri paylaşmayı da gerektirir. Ulusal marşa, ulusal kurucuya saygı gibi. DTP yöneticileri tam tersine, bu kutsal simgeleri zerrece önemsemediklerini ortaya koydular. Kongrede ne İstiklal Marşı okundu, ne salona Atatürk portresi asıldı. Oysa ortam öylesine elverişliydi ki... Devlet anlamlı bir jestle DTP'ye Atatürk Kapalı Spor Salonu'nu tahsis etmişti. 23 Haziran 1996'da Türk bayrağının indirildiği HADEP kongresinden bu yana ilk kez bir Kürt partisi o salonda toplanıyordu. Divanın arkasına İmralı'nın söylemlerine uyan Mustafa Kemal'in kalpaklı bir portresini koysalar, delegeleri ve konukları İstiklal Marşı'nı söylemeye davet etseler, aydınlara, AB'ye ve en önemlisi kamuoyuna "Birşeylerin değişmekte olduğu" umudu verebilirlerdi.
PKK ile bütünleşmek İyi ama onların derdi değiştiklerini göstermek mi, yoksa değişmediklerini mi? İlki olsa, Yargıtay'ın uyarısı nedeniyle eşbaşkanlıktan ayrılan ama en yüksek oyla Parti Meclisi'ne seçilen Aysel Tuğluk konuşmasını terör örgütünün "PKK halktır" sloganı üstüne kurar mıydı? "PKK ile aramıza mesafe koymamız isteniyor, bu 'Halkla aramıza mesafe koymak' demektir. Biz tam tersine yakınlaşmayı tercih ediyoruz" der miydi? Oysa AB-Türkiye Karma Parlamento Eşbaşkanı Joost Lagendijk DTP'lileri -hem de kendilerine yakın haber ajansına verdiği demeçle-böyle bir tercihin sonuçları konusunda açıkça uyardı: "Kürtler'e sesleniyorum; mevcut strateji sizi hiçbir yere götürmez. İnsanlar ölürken AB hiçbir adım atamaz." Gelelim DTP lideri Ahmet Türk'ün kongrede tekrarladığı üç aşamalı "Yol haritası"na. Ona göre, önce "Operasyonlar durmalı". Yani ordu ateş kesecek, PKK dağda bekleyecek! Neyi? Hükümetin çözüm mesajı vermesini. Bu mesaj örgütün işine gelirse silahlı gruplar sınır dışına çıkarılacak. Son aşamada da "PKK silah bırakıp topluma katılacak." Anlamı: Koşulsuz genel afla PKK sisteme entegre edilecek! Kongreye konuk olarak katılan IRA ve ETA temsilcileri de bu yol haritasını ağızları açık dinlemiş olmalılar. Çünkü, onların kabul edip uyguladıkları takvimin tam tersi isteniyor. Kuzey İrlanda'da da, İspanya'da da terör örgütleri tümüyle silahsızlanmadan devlet asla adım atmadı. DTP ise ilk adımı devletin atmasını istiyor! Özetle, PKK ile arasına kalın bir çizgi çekmesi istenen DTP, varmış gibi gösterilen incecik çizgiyi de artık silip attı. "Legalleşinceye kadar" PKK'ya vekalet ettiğini ortaya koydu. İspanya'da Batasuna partisi de o konumdaydı. Yine de DTP'nin sonunun ona benzememesini diliyoruz.
|