Yılmaz'la 3 saat ve 'Üçüncü Yol'
Mesut Yılmaz'la önceki gece Habertürk'te 3 saate yakın birlikte olduk. Melih Meriç'in yönetimindeki programla ilgili ilk izlenimim şu: Yılmaz değişmiş, hem de çok değişmiş. Eskiden "cümlelerinin arasına reklam alınır" esprisi yapılırdı, artık sular seller gibi kesintisiz ve hızlı konuşuyor. Arada geçen zamanı iyi bir hatip olarak kullanmış. Fikirlerini net ve hızlı bir biçimde anlatıyor, soru sormak için araya girme fırsatı bile bulamıyorsunuz. Siyasete dönme kararına gelince... Yılmaz, kendine sorumlu devlet adamı rolünü uygun görmüş. Türkiye'de bir rejim tehlikesi görmüyor ama ülkenin dünyadaki yerinin netleşmesi konusunda kaygıları var. AK Parti'nin iç siyasi kaygılar nedeniyle AB'den uzaklaşabileceğini, bunun da ülke için büyük tehlikelere yol açabileceğini söylüyor. Türkiye'nin ne olursa olsun AB sürecinden kopmaması gerektiğini söylüyor. AK Parti'ye karşı bir cephe oluşturulması fikrine karşı ama çizdiği tablo sanki kendiliğinden böyle bir sonuca götürüyor. Özetle Mesut Yılmaz, devlet adamı ağırlığını taşıyarak politikaya soyunuyor. Siyasetteki geçmiş birikimi böyle bir role uygun. 1983'ten bu yana aktif olarak siyasetin içinde. Çok önemli bakanlıklarda görev yaptı, başbakanlık yaptı, koalisyonlar kurdu, bozdu. Dünyayı, ekonomisini, siyasetini iyi biliyor. Yılmaz, bir konuda net. CHP'nin AK Parti'den kaygıları olan kesimler için bir alternatif olamayacağını söylüyor. Yılmaz'ın formülü, merkez sağ ve solu bir araya getirecek bir "Üçüncü Yol" hareketini gündeme getiriyor. Bunu yapmak kolay mı? Yılmaz'ın kendisinin de ifade ettiği gibi, kolay görünmüyor. Çünkü mevcut yasalar seçim ittifakına olanak vermiyor. Hülle yolu ise etik bulunmuyor. Tek çözüm yolu olarak gönüllü birliktelik kalıyor. Peki böyle bir hareket ne kadar yeni olabilecek? Yola çıkmak için saydığı isimlere bakarsak, Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk ve Hüsamettin Özkan gibi geçen Meclis döneminde aşırı yıpranmış isimlerden oluştuğunu görüyoruz. Derviş ve Hilmi Özkök'e mesafeli. Çizdiği tablo, insana 28 Şubat çağrısı yaptırabilecek bir kadro. Halk, bu insanları yeniden umut olarak görebilir mi sorusunun cevabı, Üçüncü Yol'un icraatından çok AK Parti'ye bağlı görünüyor. Böyle bir hareket kendi başarısından çok AK Parti'nin yaratacağı hayal kırıklığı üzerine inşa edilebilir çünkü. Bu da yetmeyecektir. Yılmaz'ın soyunduğu rol, tavan politikası üzerine çünkü. Önce tavanda bir birliktelik oluşturup bunu tabana yaymayı hedefliyor. Daha doğrusu AK Parti'den memnuniyetsiz kesimler için çekim merkezi olacak bir çatı kurmaya çalışıyor. Karşısında ise taban politikasında çok başarılı bir AK Parti var. AK Parti şimdiden İstanbul'da seçim sandıklarında görev yapacak 120 bin gönüllüyü belirlemiş durumda. Buna benzer bir taban örgütlenmesi olan başka bir parti yok Türkiye'de. Yılmaz'ın bu konuda yatırım yaptığı alan ekonomideki gelişmeler ve Batı ile olan ilişkiler. Yılmaz, gerek ekonomideki icraatın, gerekse ABD ve AB ile ilişkilerdeki başarısızlığın böyle bir sonucu doğuracağına inanıyor. Kısaca, 3 Kasım'da seçmen tarafından tasfiye edilen kadrolar kendilerine yeni bir şans doğduğu inancında. Onların bu inancının ne kadar gerçekçi olduğunu, kendi projeleri kadar AK Parti'nin tavrı, ekonomideki gelişmeler ve dış dünyayla ilişkiler belirleyecek. Bekleyelim ve görelim.
|