|
|
Votka ve iktidarsızlık...
Gazeteciliğe ilk başladığım yıllardı. Milliyet gazetesinin, Abdi İpekçi'nin ölümünün hemen ertesinde, o baba kadroyu tuttuğu yıllardı... Örsan Öymen'lerin, Teoman Erel'lerin, Rafet Genç'lerin, Orhan Duru ve Orhan Tokatlı'lar ile Mümtaz Soysal ve Emin Çölaşan'ların bulunduğu Ankara bürosunda çalışmak, benim gibi tıfıl bir genç gazeteci için 20'li yaşların başında bulunmaz bir nimetti... Bu adamlar gerçekten ağır toplardı... Ankara'nın siyaset kulislerinde müthiş havaları vardı... Söyledikleri dinlenirdi... Boşa konuşmazlardı... Emin hariç, hepsi iyi içki içerdi... Meyhane adabını bilirken, salon adamı olabilmeyi, gazeteciliğin şanından sayarlardı... Genç belleğimde derin izler bırakan, hiçbir zaman unutamayacağım bir dönemdi o dönemin Ankara'sı... Biraz soldu ve bohemdi... Mümtaz Soysal'ın eşi ünlü yazar Sevgi Soysal'ın 'Yenişehir'de Bir Öğle Vakti' isimli kitabının Ankara'sıydı o günlerin Ankara'sı... Hayatı, çok başka yerlerde yaşamış bir kolej çocuğu için müthiş bir çevreydi... Keyif doruktaydı...
* O günlerde dedikodusu çıktı... Gazetenin odalarında hızla yayılmaya başladı. Kendisini müthiş içki erbabı gören gazetecilerin her biri yeni bir yorumla, kulaktan kulağa yayılan iddiayı güçlendiriyordu... İddiaya göre; Ankara votkası mı, Binboğa votkası mı artık hangisi bilmem, iktidarsızlık yapıyordu... İddiayı duyan gazeteciler, erkek geyiklerinde çevrelerinden örnekler veriyordu... Bir-iki ay dolaştı bu söylenti... Sonra unutuldu gitti... Hafta başında Finlandiya Votka'nın davetlisi olarak, 'Gece Yarısı Güneşi'nin 73 gün boyunca hiç batmadığı, Finlandiya'nın en kuzeyindeki Kitila'ya giderken bunları düşünüyordum... 21 Haziran yılın en uzun gecesine Kitila'da girecektik... Daha doğrusu geceye girmeyecek, hiç batmayan 'Gece Yarısı Güneşi'ni yaşayacaktık... Dünyadan tam 30 ülkeden, 300 gazeteci-yazar ve televizyoncu vardı. 10 bin yıl önce buzul tabakasının tamamen altında olan el değmemiş ormanların arasından geçerek, 'Gece Yarısı Güneşi Partisi'nin yapıldığı yeşilliklere vardık... Sivrisinek ilaçlarıyla her tarafımızı neredeyse dezenfekte ettikten sonra ormandan geçebildik... Finlandiya Votka, ülkenin yaz aylarında hiç batmayan 'Gece Yarısı Güneşi'ni kendi sembolü olarak görüyor... Buzullardan gelen o tertemiz suyun kalitesinin votkaya tadını verdiğini söylüyor... Onun için 'Temiz Bir Başlangıç' adı altında bu geceleri düzenliyor her yıl...
* Ben votka içmem... Öyle böyle değil, hemen hiç içmem... Son yıllarda bütün gece kulüplerinde, eğlence yerlerinde votka içildiğini görüyorum... Portakal suyundan enerji içeceklerine kadar her şeyle karıştırıldığından votka, gecelerin vazgeçilmez içkisi halini aldı... 7-8 kişilik standların ortasında hep bir şişe votka, yanında Sprite, portakal suyu ya da enerji içeceği var şimdi... Ben yine de oralı olmayacaktım... Ta ki davet sahibi Hüsamettin Bayazıt ile Banu Gülsoy; Hürriyet'ten sevgili Figen Batur ile bana Kaypovski'yi tattırana kadar... Limonun yeşili olan lime'la, şekerin beraber dövülmesinden, üzerine de votka ve kırılmış buz eklenmesinden oluşan müthiş bir kokteyl... Ben böyle bir lezzet görmedim... Bu alkollü bir içki lezzeti değil. Bu ağzı müthiş ferahlatan, damakta mükemmel bir tat bırakan bir yaz içkisi... Çok içilirse şişmanlatır. Ama keyif için bir-iki kadeh deneyin... Beğenmezseniz bana küfredersiniz...
|