Merkez Bankası dün faiz kararı için toplandı. Toplantıdan yeni bir artırım beklenmiyordu. Ama haziran ve temmuz enflasyonları ile dış piyasalardaki bozulma veya kur hareketleri durumu değiştirebilecek. Bu arada hemen hemen hiç kimse faizde önümüzdeki aylarda indirim beklemiyor. Açıkçası kısa vadeli olarak faiz artışı beklentisi varken, uzun vadeli beklentiler henüz şekillenmiş değil. Bir yıl ve üstünü uzun vade olarak alırsak iyi veya kötü bir beklenti netleşmesi yok. Bitişikte Hazine'nin iskontolu ihalelerinde oluşan ortalama faizin yıllık bileşiği ve yine gün olarak vadesi yer alıyor. Tabloyu ihale sisteminin başlatıldığı 1984 yılına kadar götürmek de mümkündü. Ama değişen bir durum olmayacaktı. Çünkü en düşük faizi yüzde 13.88 ile Nisan 2006'da görüyoruz. 1999 yılından bu yana da nominal faizler düşüyor. Çünkü görünen faizin bazını teşkil eden enflasyonda belli bir düşme var. Niketim Hazine faizlerinin yeniden yükselişe geçmesinde enflasyonun nisan ayında başkaldırması en etkili faktörlerden biri. Haziran ayında ise Hazine faizi yüzde 18.11'e çıkmış durumda. Acaba önümüzdeki dönemde faizler daha da artar mı yoksa düşer mi? Sorunun kolay yanıtı yok.
Enflasyonetkisi Çünkü faizlerin ana yönünü öncelikle çıkacak enflasyon oranları belirleyecek. Bu bakımdan haziran ve temmuz ayı enflasonu çok önemli. Eğer ağustos ayında Merkez Bankası'nın enflasyon düşüşü beklentisi gerçekleşmezse, diğer koşullar sabit kalmak kaydıyla faizler yüksek seviyelerini koruyabilir veya daha da yükselebilir. Çünkü faize yatırım yapanlar belli bir reel faizi, yani enflasyondan arındırılmış bir pozitif getiriyi isterler. Bu reel faiz de, Türkiye'nin en iyi koşullarında yüzde 5.3'e kadar düştü. Kötü koşullarında ise yüzde 10 civarında bir reel faiz yeterli bulunabilir.
Dışetki Yabancı yatırımcıların davranışı da faiz oranları üzerinde belirleyici. Çünkü yabancı bono piyasasında satışa geçtiğinde faizleri yükseltiyor, yurtdışına çıkmaya kalktığında kura baskı yapıyor. Kur artışı enflasyonu artırıyor. Yani yabancı satışı faize yükseliş yönünde çifte taraflı baskı yapıyor. Yabancıların davranışını da, ekonomik, siyasi koşullar ve getiri yanında küresel gelişmeler etkiliyor. Bu anlamda dünyada faizlerin artma eğiliminde olması, Türkiye faizlerini bu dönemde yükseltiyor.
Vergietkisi Yılbaşından itibaren yürürlüğe giren yeni vergi düzeninde yüzde 15'lik stopajın sorumluluğunun aracı banka yerine beyanname ile vergilendirilmesi, yabancıların Türkiye piyasasına ilgisini azalttı. Mayıs ayında yabancıların 3.6 milyar dolarlık satış yapmasıyla devlet iç borçlanma senetleri piyasasında likidite de azaldı. Faiz artışına bir etki de vergiden geldi. Ekonomik nedenler yanında siyasi risklerin artması da faiz oranlarına yükseliş yönünde baskı yapıyor. Bu açıdan önümüzdeki dönemde siyasi riskler veya belirsizliklerde artış veya azalışın faizlere belli etkisi olabilecek.
Kısavadelidurum Uzun vade konusunda belirsizliklerin fazla oluşu ve beklenti oluşturulamaması, öncelikle kısa vadeye yönelmeyi gerektiriyor. Bu durumda, hem borçlanıcı hem borç alıcı için en iyi seçenek vadeyi kısaltarak bu dönemin risklerini fiyatlamak. Hazine böyle zorlu bir döneme en yüksek nakit rakamlarıyla girdi. Gerçekleştirilen bazı özelleştirme gelirlerinin devreye girecek olması ve bütçe disiplininin korunması da, bu dönem için bir avantaj. Ama dış ve iç gelişmeler ile enflasyonu ve cari açığı düşermek için tüketimin kısılması gereği, kısa vadede faizlerde gevşemekten daha çok sıkılaşmayı gündeme getirebilir.
Sonuç "Mutlulukmutluluğu,mutsuzlukmutsuzluğuçeker"LaRochefoucauld