Finale doğru...
Futbolda heyecan bitmiyor. Daha içerideki lig mücadelesinin ateşi küllenmeden, dünya ölçeğinde şampiyonluk heyecanı yaşanıyor. Neredeyse yarılandı bile... Finale doğru koşar adım gidiliyor. Aynı günlerde... Yüz binlerce öğrenci, büyük final sınavına giriyor Türkiye'de. Şimdi final sınavında aldıkları sonucu bekleme heyecanı yaşanıyor binlerce evde. Fakat... O finali, yıllar önce; şöyle ya da böyle kazanmış olanlar, bu kez başka final sınavlarının heyecanı içinde... Üniversitelerde yıl sonu final sınavları yapılıyor. Kiminde bitmiş, kiminde yarılanmış, kiminde daha yolun başında... O sınavlar anlatıyor ki, yıllar önce girdikleri final sınavı asıl sınav değilmiş meğer. Şimdi ki sınavlar geçilmeden hiçbir işe yaramayacak yıllar önce kazandıkları büyük final. Lakin... Aradan zaman geçince, şimdiki sınavların da her şeyin sonu olmadığı anlaşılacak. Kim bilir hayat, daha ne sınavlar koyacak önlerine. Meğer, yarı final bile değilmiş; çeyrek final bile değil kazanılan. Meğer, ortalıkta, elemeleri bile geçememiş milyonlarca insan!
Berlin'deki final de son final olmayacak futbolda! Fakat, bütün finallerin ve bütün sınavların öğrettiği bir şey olmalı sonunda: Eğer hayat koca bir sınavsa ve futbol sahalarında ya da okul sıralarında yaşananlar, o koca sınav için bir ders olsun diye uydurulmuşsa şayet... O ders şudur kanımızca: Her şey kaybetmeyi öğrenmek içindir! Kazanana ne var? Maksat; kaybettiğinde kazanmayı bilmektir hayatı... Ki bunu da bize futbol öğretti: İki yıl önceydi. Lizbon'da Avrupa Şampiyonası'nın finali oynanıyordu. Oynandı, bitti, her doksan dakika gibi... Hatırlıyorsunuz, finalde Portekizliler kaybetti. Yunanistan onları yendi. Nerede? Kendi başkentlerinde, kendi saha ve seyircisi önünde. Herhangi bir finalde değil; Avrupa Şampiyonluğu'nun zirvesinde. Kupayı alıp gittiler Portekizlilerin elinden ve evinden. Sonra ne oldu? Maçtan bir saat kadar sonraydı, vakit gece yarısına varıyordu. Doğal olarak, kazananların neşesi ve coşkusu vardı Lizbon'un meydanlarında. Yunan taraftarların yani... Ve fakat... Heyhat!.. Birkaç saat sonra... Ellerinde Portekiz bayraklarıyla Lizbonlular karıştı onların arasına... Sabahın ilk ışıklarına kadar birlikte eğlenip, birlikte dansettiler. Ders neydi: Kupayı Yunanistan kazanmış ve fakat kimse kaybetmemişti! Karnaval böyle bitti.
Avrupa'da futbol anlayışı değişiyor. Kazanmak-kaybetmek üzerine kurulu felsefeler değişiyor. Almanya'da devam eden kupada; niyetleri farklı birkaç yüz "Neonazi" bozuntusunun ve artık "kelaynaklar" mertebesine inmiş eski tip "hooligan"ların dışında, kimse maç kaybettik diye hırs yapıp başını taşlara filan vurmuyor! (Bazen şişede durduğu gibi durmuyor, o başka!) Daha önceki Almanya izlenimlerimizde söylediğimiz gibi; bu yaklaşım; kendi takımları lehindeki ulusal coşkuların dışa vurulmasına da engel olmuyor. Sonuçta bu kupayı da "birisi" kazanacak. Onu göreceksiniz! Ama kimin kaybettiğini göremeyeceksiniz! Kaybedenler yine "kazananlar karnavalı"na karışmış olacak. Kaybederken kazanacak!
Oynadığınız hiçbir final "hakiki" final değildir çünkü... Girdiğiniz hiçbir finalin "hakiki" final sınavı olmadığı gibi... Her zaman bir "sonra"sı vardır. Onun da bir sonrası... "Avrupalı olma kültürü" değildir bahse konu olan; "yenilgilerde insan kalabilme ve karanlık dehlizlerde ışığı bulabilme" kültürüdür ki; onun da "ülke"si yoktur işte... İşin sırrı, hayatın sırrını çözebilmekte...
|