|
|
Doğmamış Oğluma
Ey oğul, bu sözcük ki her şeyden çok, herkesten çoğul... Bir bahar sabahı erkenden açacaktın mavi gözlerini dünyaya... Sarı saçlarının önünde başaklar eğilecekti saygıyla... Büyüyecektin, hayat acımasızca çalacaktı ömrünün en körpe günlerinden... Ama ne çare ki, mutluluklar hep geride kalacaktı hüzünlerinden... Ve okul sıralarında bini bir paraya satılık saman balyası bilgileri istifleyecektin beyninin köşe başlarına... Gün gelecek, bir kırık nota değişecektin gözünün billur yaşlarını... Derken, kalbin kanatlanacaktı mahallenin en güzel kızına. Ta ki ihanetin mürekkebi damlayana kadar alın yazına... Tuz-buz olacaktı camdan berrak yüreciğin, onu görünce bir başkasının kollarında... Belki, bir musibet yerleşecekti ciğerine, solurken bir otobüsün egzozunu... Hayatın bedelini peşin ödemişken, veresiye dolduracaktın içine ölümün iğrenç soluğunu... Ve elbette, bir gün askere alacaklardı seni. Kışlalara bahar hiç gelmeyecekti... Kim bilir, belki bir sinsi mayın savuracaktı hayallerini öte dünyalara... Kırmızı mühürlü, antetli bir kağıtta şerefli hizmetlerinden söz edilecekti, sen bulutların üzerinden baktığında... Ey oğul, evladımsın, biricik oğlumsun... Demem o ki, hayatımdaki her şeyden çok, herkesten çoğulsun... İnan, öyle sevdim ki seni, öyle sakındım ki dünyadan, ne benden oldun, ne doğdun anandan...
|