|
|
Hayatın dili ile kalbin dili aynı şeyi söylemedi
Gülşen ile Erol Köse aşkının ilan edildiği o televizyon yayınının hemen ertesinde bir televizyoncu arkadaşımla konuşuyoruz. O dedi ki; "Bir yuva yıkılıyor. Ne acayip insanlar olduk. Yarın öbür gün bu kadın bundan prim yaparsa sakın şaşırma..." "Ne prim yapması? Asıl sen konserlere çıkıp yuhalanırsa şaşırma dedim" ben de... Ve aradan iki hafta geçti. Olay benim söylediğim noktaya geldi. Gördükleri ağır baskı, onları yoldan çevirdi... Çünkü hayatın dili ile kalbin dili uyuşmadı, uyuşamadı. Çünkü ortada bir eş vardı, bir çocuk vardı. Erol Köse, yaptığı yanlışı anlayıp kalbini kırdığı, toplum önünde rencide ettiği iki insandan; kızından ve eşinden özür dileyip evine döneceğini söyledi.
ŞAMPANYA GÖNDERİLDİ Gülşen ise eminim başka korkular yaşadı. Çünkü halkın önünde bir iş yapıyordu. O işi halka rağmen yapamazdı. Halk bir başka kadından kocasını, bir çocuktan babasını çalan bir kadına alkış tutmazdı. Ve bir aşk masalı da böyle bitti... Adı üstünde masaldı işte... Şimdi gelelim gerçeklere... Önceki günkü basın toplantısında Gülşen; Erol Köse ile iki aydır görüşmediklerini, ayrıca onun "Boşandım" diyerek kendisini kandırdığını söyledi. 'İnsan kendini kurtarmak için neden hep karşı tarafı batırmak ister' diye düşündüm. İki aydır görüşmediklerini söyleyen Gülşen, 15 gün önce Sortie gece kulübünde Erol ile el ele otururken masalarına gönderilen "Aşkınıza" yazılı şampanyaya ne diyecek? Peki Polat Residence'ın güvenlik görevlilerinin beynindeki görüntüleri nasıl silecek? Neyse... Ben bu ilginç olayda en çok Erol Köse'nin ruh halini merak ediyordum. Hayatta tanıdığım en cin adamlardan Erol'un televizyonda, milyonların karşısında o itirafı yaparken hangi ruh halinde olduğunu çok merak ediyordum. O itiraftan sonra kayıplara karışan Erol, basın toplantısından sonra telefonuma mesaj geçmiş, "Müsait misin?" diye... Aradı, konuştuk..."Niye hiç aramadın?" diye sorduğumda, "Nasıl arayacaktım ki, arasam ne diyecektim? Ben nasıl bir yanlış yaptığımı, televizyondaki o konuşmadan 10 dakika sonra anladım" dedi. Peki, insan içinde nasıl bir baskı hisseder ki, deprem yaratacak bir ilişkiyi milyonların karşısında açıklama ihtiyacı hisseder? İşte en çok bunu, bu ruh halini merak ediyordum.
'BEN ÖLÜRDÜM' "Hipnotize olmuş gibiydim" diyerek anlatmaya başladı. "Açıklama yaptığım gün, aslında ilişkiye dinamit koyduğum gündü. Aşık olduğumu zannettim. Uzun evliliklerde böyle şeyler oluyor. Açıklama yaptıktan sonra bir şey oldu ve kendime geldim. 'Ben ne yaptım' diye sordum kendime. Gözümdeki perde kalktı. Allah yardım etti, ayıldım. Yoksa uçurumdan yuvarlanırdım. Yaralandım ama buna da şükür, diğeri ölümüm olurdu çünkü." Bir erkeğin, hele de yaramazlık yapmış bir erkeğin her zaman geri dönüşü mümkün. Şimdi Erol için de aynı şey geçerli. Eve artık erken gidiyormuş, eşinin yaralarını onarmak için... Peki, bir yıl boyunca Gülşen'le yaşadığı neydi? Adı aşk değil miydi? "Yasakken aşkmış... İtiraf ettikten sonra büyü bitti. Evli erkeklerin düştüğü bir tuzak bu..." dedi. Bitti mi? Bitmedi tabii... Bu "Yasakken aşkmış" konusuna pazartesi devam edeceğiz...
|