Gül, Lüksemburg'a 'kızgın' gitti
İyi haber VIP salonundaki dev televizyon ekranından geldi. "Rum kesimi geri adım attı. Avrupa Birliği Türkiye'nin Bilim ve Araştırma konusunda müzakerelere başlamasına oybirliğiyle karar verdi. Abdullah Gül Lüksemburg'a uçuyor." Biraz sonra, 7 saat süren bekleyiş bitti ve Dışişleri Bakanı Gül'le Lüksemburg'a uçacak 20'ye yakın gazeteciyi götüren uçak, havalandı. Aslında güle oynaya gitmemiz lazımdı. Dışişleri Bakanlığı ve Lüksemburg arasında gün boyu devam eden sıkı pazarlık, sonuç vermişti. Türkiye'nin müzakerelere başlamasını bir "son dakika kaprisi" ile engellemeye çalışan Kıbrıs Rum kesimi yanlız kaldı. İngiltere ve dönem başkanı Avusturya, Rum kaprisini engelledi. Böylece, bir kaç ufak can sıkıcı cümleyi saymazsanız, Bilim ve Araştırma başlığında müzakereler resmen başlamış oldu. Ancak Gül'ün uçağındaki atmosferin bayram havasıyla uzaktan yakınla alakası yoktu. Dışişleri Bakanı, kızgın; AB'yle uğraşan ve genelde bizlere "Yahu heyecanlanmayın AB işleri hep böyle pazarlık ve uzlaşı ister" diyen diplomatlar, buz kez gergin mi gergin. Neden? Çünkü bu kadar "kolay" bir başlıkta bile sorun çıkaran Rumlar, kimbilir ilerde neler yapacak? Herkesi bu dert almış. Bu sefer "heyecan ve gerilim" 6 Ekim, 17 Aralık ve 3 Ekim gibi geçmiş milatlardan daha kısa sürdü. Ancak belli ki önümüzdeki yıllarda en az 34, muhtemelen 50 kez benzer "kriz", ve "gerilim" anlarını yaşayacağız. Her fasıl açılırken bir dert, kapanırken ayrı bir dert. Bazen Avrupalıları Rumlara cephe alacak, bazen de bölünüp bize dönerek "Aman siz de şu uzlaşıya evet deyiverin" diyecekler. "AB asfalt bir yol değil, inişli çıkışlı bir süreç" diyor Dışişleri Bakanı uçakta. Bir süre önce Hırvatistan'ı ziyaret etmekte olan başbakanla görüşerek Lüksemburg'daki AB zirvesinden gönderilen son metne onay vermiş. "Önemli olan bundan sonra geri alamayacağımız bir şeyi vermemektir" diyor bir diplomat. Gül de aynı havada "İstikamet belli. Sorun hep olacak, bazı şeyleri aşmayı sadece biz değil onlarda düşünecek. Yanlışta dayanışma olmaz." Bu sözleri ederken bile, yüzünde gergin bir günün izleri var. "Kızgınım tabii" diyor. 7 saat süren gerilime içerlemiş. Doğru, AB "uzlaşma disiplini" üzerine inşa edilmiş bir yapı. Ancak geçen haftasonu başlayıp dün çözümlenen gerilimi tatsız kılan, Kıbrıs Rum kesiminin "Bilim ve Araştırma" gibi kolay bir başlıkta bile "Ankara beni tanısın" diye tutturacak kadar pervasız bir diplomasi götürüyor oluşu. "Bu filmi daha kaç kere göreceğiz?" diye soruyor Gül'e eşlik eden diplomatlar. Rumlar bu defa fazla cüretkar bir talepte bulundukları için diğer AB ülkelerini karşılarına aldılar. 24 ülke tarafından izole edildiler. Ancak gelecekte daha kurnaz, daha diplomatik davranırlarsa krizin Türkiye'ye faturası ağır olacak. Belli ki bir noktada "krizi göze almak" gerekecek. Sürekli Rum kesiminin "şantaj-taviz" oyununa gelmektense, Türkiye çok uzak olmayan bir gelecekte "iplerin kopmasına" izin vermek, gerekirse müzakerelerin askıya alınmasını göğüslemek zorunda kalacak. Burada söz ettiğim, Avrupa idealinden vageçmek değil, Kıbrıs meselesinin müzakerelerden farklı olduğu ilkesini kabul ettirmek için dev bir rest çekiş... Her zaman krizi aşmak değil, bazen krizi yaratmayı göze almak lazım. Galiba ancak o zaman Avrupalılar gerçekten Türkiye'yi kaybetmek istemediklerini anlayacaklar...
|