| |
|
|
Antalya'da dinlenme günleri..
Döner dönmez hemen araştırmaya giriştim, benden sonra Sabah'a ne oldu diye.. 1990'da bu köşede yazmaya başladığımdan bu yana ilk defa bu kadar uzun zaman, koskoca, bitmez tükenmez 10 gün gazeteden ayrı kalıyorum.. İlk defa ciddi ciddi izin yapıyorum ya.. Efendim yaprak kıpırdamamış.. Hatta "Haziran ayları tatilin başlangıcıdır. Tirajlar biraz düşer, bu defa o da olmadı" dediler.. Yani Hıncal'ın yazmaması kimsenin umurunda değil.. Laf aramızda ilk günden beri izin yapmayışımın sebebi bu.. Ya yokluğum fark edilmezse.. İşte karizma çizildi.. Patronlar bensiz de olduğunu gördüler.. Artık naz, kapris, fenafillahlık falan bitti.. 10 gün Antalya'da yanmadık, dönüşte bir yandık ki, ne yandık?.. Bunun iyi yanı da var yalnız.. Boya kazındı, foya ortaya çıktı ya.. Artık daha sık, daha çok kaçamak yapabiliriz yani.. İzinsiz yazların acısını bu sene çıkaracağız yani.. Ben güneş sevmem.. Güneşe çıkmam.. Tatil köylerinde, "Beyaz adamcı" gibi gezerim.. Bu "Beyaz adamcı", Oğuz Ağabey'in, Oğuz Aral'ın yaz tiplerinden biridir.. Hiç yanmamış bir adam, marsıklarla dolu plajda "Beyaz adamcı geldi" diye bağırarak dolaşır.. Çağırır 25 kuruş verirseniz yanınızda durur. Siz de bir ona, bir kendinize bakıp ne kadar yandığınızı anlarsınız.. Ben işte o misal.. Bir de şu misal.. Tişörtüm hep üzerimde olduğundan bir amele yanığı tipim de vardır. Dirsekten yukarısı ve dekolteden aşağısı bembeyaz.. Ama bu defa Antalya'da yanmayışım, sakınmam ve kaçmamdan değil.. Çünkü, Hıncal kulunu çok seven yüce Tanrı, bu defa öyle bir hava gönderdi ki oralara, kimse inanamadı.. İlk, hayatımda ilk defa, klimalı salonlar yerine açık havada yedim, her sabah ve öğle.. Sanırsınız Çeşme, Alaçatı.. Püfür püfür bir rüzgâr.. Geceleri resmen serin.. Hatta soğuk.. Besim (Tıpatıp) Kazado bir veda şovu hazırlamış son gece.. İçime tişört, üzerine uzun kollu gömlek giydim, omzuma da bir kazak attım, "Ne olur ne olmaz" diye.. İyi ki atmışım.. Antalya'nın en güzel kızlarından biri var aramızda.. Harika da bir kıyafeti var, bakmaya kıyamazsınız.. Ama tiril.. Kazağı omzuna koydum.. Vay be.. Böyle erkekler kaldı mı?.. Böyle bir Antalya olabilir mi?.. Oluyor işte.. Bir gece evvel de bir yağmur bastırdı, bu defa Arma'nın terasında, Antalya'nın çok sevdiğim belediye başkanı Menderes Türel ve sevgili Özer'le yemek yerken.. Önce çiseleme.. "Yaz yağmuru geçer.." Ne geçmesi.. Boyutlar ahmak ıslatanı da geçince içeri taşındık mecburen.. Belek'e dönmek için çıktık ki, Antalya sokakları nehir olmuş, şakır şakır akıyor.. Araba değil, kayık gerek nerdeyse.. Öyle yağmış.. Böyle yağınca da Menderes Türel'in aldığı hayır duanın sonu yok.. Antalya her yağmurda facialar yaşardı.. Başkan, yoğun düzenlemelerle işi büyük çapta çözmüş.. Evvelden her böyle yağmurdan sonra yüzlerce "Evimizi, işimizi seller bastı, imdat" ihbarı alınırken, şimdilerde bu sayı üçe beşe düşmüş.. Daha önce Antalyaspor'un Sabah ve Sera tarafından hazırlanan enfes şampiyonluk sergisinde birlikteydik başkanla.. Türel'in ne kadar sevildiğini gözlerimle gördüm.. Başkanla yemekte uzun uzun konuştuk.. Zamanı ve sırası geldikçe yazarım.. Menderes Türel kentine ve insanına aşık, AKP'nin ak yüzü, gencecik, pırıl pırıl bir lider.. Önünde içkisi, yanında başı açık, eteği dizinin üzerinde, sporcu, eski basketbolcu, dünya çağdaş kadın örneği eşi ile, AKP prototipinin çok dışında bir kişilik.. İnsana "Benim partimi yanlış tanıyorsunuz, bir daha düşünün" diyor sanki.. AKP vitrinine Türeller daha çok oturur, bu partinin imajını daha çok Türeller çizerse inanın bugün hemen her yerde sorulan "Türkiye nereye gidiyor" sorusu unutulur. Antalya notlarımız yarın devam edecek tabii.. 10 güzel günü anlatmak bir günde biter mi?..
|