| |
Bekleyen derviş muradına gerçekten ermiş mi?
Bütün yaşamınızın bir "Bekleme odası" nda geçmesini ister miydiniz? Bu bekleyiş bir doktor muayenehanesinde, işe girmek için başvurduğunuz şirketin personel bölümünde, vize almak istediğiniz ülkenin konsolosluk binasında, sınav notlarınızın açıklanacağı merkezin önünde veya bir başka mekanda geçebilir. Ama bitmeyen bir bekleyişe razı olabilir misiniz? Menotti'nin operasındaki mültecilerin "Konsolos" u, Beckett'in Vladimir'inin ve Estragon'unun "Godot" yu beklemeleri gibi bir kurgunun, yaşamınıza uyarlanmasına razı olabilir misiniz? Peki nasıl oluyor da, bitmez tükenmez bir zaman dilimi içinde "Çağdaş uygarlık düzeyi"ni sizden hep uzaktaki bir hedef olarak kabul edip, bitmeyen bir bekleyişin toplumsal yaşamınızın ana çizgisi haline gelmesine razı oluyorsunuz? Dün Ankara'da Abdullah Gül Lüksemburg'dan haber gelmesini beklerken, sizler de bu "Kronik Bekleyiş" imize takılmadınız mı? Geçen ekimde de Gül yine Lüksemburg'dan gelecek haberi beklemiyor muydu? Dışişleri Koridoru'nun büyük isimlerinden Feridun Cemal Erkin'in (1900-1980) anılarını (Dışişleri'nde 34 Yıl) okuyunca, Türkiye'nin NATO'ya alınıp alınmaması kararını da Soğuk Savaş'ın başlangıcında nasıl nefes nefese beklediğini öğrenirsiniz.
ÇAĞDAŞ UYGARLIK Hep bir bekleyiş. Atatürk 1933'te "Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır" der. Turgut Özal 1991'de "21'inci yüzyıl Türk asrı olacaktır" diye ufku gösterir. Aslında biz Avrupa Birliği'ne girebilmek için beklemiyoruz. AB'nin simgelediği olgu, bir hayaller dünyası. AB bir anlamda "Çağdaş uygarlık düzeyi" ile eşanlamlı çoğumuz için. Bir türlü cevap veremediğimiz soruları da içeriyor AB'ye üyelik sürecinde yaşananlar. Örneğin neden AB'ye uyumu beklemeden "Kürt Realitesi" ni kabul edemedik? Neden AB bizi uyarmadan "Devlet Güvenlik Mahkemeleri" ni kaldıramadık, idam cezasını yasadan çıkartamadık? Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Perihan Mağden, Hrant Dink, Elif Şafak "Suç duyuruları"nın hedefi oldukları zaman neden "Ya AB buna ne der" diye gözümüzü Brüksel'e döndürüyoruz hemen? Türk yargısının istimlak konulu kararları bile neden AİHM'de sürekli bozuluyor? Şimdi bu büyük bekleyişin önünde Kıbrıslı Rumlar var. Akıl alır gibi bir durum değil bu ama gerçek. 1974'teki askeri harekatı kalıcı bir uluslararası çözümle noktalamadığımız için ve Kıbrıslı Rumlar bizden önce AB'ye girdikleri için, büyük bekleyişimizin süresi onların vetosuna da bağlı.
KRİTERLER AYNI Demek "Çağdaş uygarlık dü zeyi" nin içeriğinde uluslararası hukuk ve diplomasi de varmış. Demek Gümrük Birliği'nin hükümlerini AB'nin 24 üyesine uygulayıp, bir üyeye uygulamamak, "Tarihi Bekleyiş" imizin süresini daha da uzatabilirmiş. Mesela Karadağ (Montenegro) bir referandumla geçen ay Yugoslavya'dan kopma kararı aldı ve bağımsızlığını ilan etti. AB Dışişleri Bakanları şimdi Karadağ'ın bağımsızlığını kabul edip, ona da üyelik için yeşil ışık yakmaya hazırlanıyor. Ama 1974'ten beri kaderini Rumlardan ayıran ve 1983'ten beri bağımsız devlet olan Kıbrıs Türk'ünün siyasi varlığı kabul edilmiyor. Uluslararası hukuk ve diplomasi böyle bir şey yani. Zamanlama, şekil ve kurallara uyum, işin özünden daha ağırlıklı olabiliyor. Bu bekleyişimiz, hem somut, hem de soyut hayallerle ve durumlarla dolu olarak böyle sürüp gideceğe benziyor. Kentlerimizi, trafiğimizi, okullarımızı, hastanelerimizi, ekonomimizi "Onlar" ınki gibi yapmayı hedefleyeceğiz. Siyasetimiz onlarınki gibi sivil, yargımız onlarınki gibi bağımsız olacak. Birey devlet karşısında onlardaki gibi eşit haklara sahip olacak. "Ankara Kriterleri" ile "Kopenhag Kriterleri" arasında fark bulunmayacak. Ama bundan 10 yıl sonra da Ankara'daki Dışişleri Bakanı, Brüksel'den veya bir başka AB başkentinden olumlu haber gelmesini bekleyecek. Sabrımız var ki, 150 yıldır beklemekten bıkmadık.
|