Kupa bahane...
Aslında "kupanın bahane", futbolun ekonomisininse "şahane" olduğunu görebilmek için buralara gelmeye gerek yok. Rakamlar her şeyi anlatıyor. Sadece televizyon gelirlerinin bir milyar Euro'yu bulduğu; markalı ürün satışlarının iki milyar Euro'yu geçtiği büyük bir endüstriden söz ediliyor. Daha buna pastanın asıl büyük dilimini oluşturan sponsorluklar ve bilet gelirleri dahil değil. Daha buna, Almanya'yı bir ay içinde ziyaret edecek yarım milyon insanın bırakıp gidecekleri de dahil değil. Yani asıl bilanço 9 Temmuz'da büyük finalin son düdüğü çaldıktan sonra ortaya çıkacak. Bilet fiyatlarını küçümseyenler olabilir belki... Biletlerin üzerindeki resmi fiyatlar "makul" sayılabilir. Ama internette, ikinci el piyasasında, sözgelimi İngiltereİsveç maçına bilet bulmayı bir deneyin bakalım. Kale arkası bir koltuk için üç milyar TL'yi gözden çıkarmanız gerekir. Finali siz düşünün! (Yeri gelmişken, FIFA'nın "isme bilet" uygulamasıyla karaborsanın kökünü kazıdığını da söylemeli. İkinci elde bulduğunuz bilet için, mutlaka FIFA'ya isminizi tescil ettirme şartı var. Zorlu bir formalite süreci yani... Türkiye'de yıllardır önü alınamayan, hatta statlardaki şiddetin sebeplerinden biri olan karaborsayla mücadele etmek isteyenlere duyurulur!)
Ama Dünya Kupası'na sadece "para" gözlüğüyle bakılırsa; "paragöz" olarak bakılırsa da ikinci büyük yanılgıya düşülmüş olur. Örneğin, kupanın öncesinde yüz milyonlarca Euro'luk harcama yapan, karşılığında hatırı sayılır bir gelir bekleyen Almanya'nın bu kupadaki asıl amacı para değil. Hatta ülkenin "turistik tanıtımı" da değil! Ondan daha ötesi: Almanya; hem Avrupa'da hem de dünyada, önyargılarla yerleştiğine inandığı "Alman imajı" nı düzeltmek istiyor. "Alman kimliği" yle ilgili yanılgıları ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bunu resmi ağızlar söylüyor. Turnuvanın baş koordinatörü Jürgen Rollman şöyle diyor mesela: "Almanlar, herkesin gözünde; 'dakik, iş bilir' insanlar olarak bilinir. Yani varsa yoksa iş... Buna karşılık, esprisiz, duygusuz bir Alman kimliği öne çıkar. Oysa biz bu değiliz. Dünya Kupası'nı fırsat bilip,bu imajı düzeltmek istiyoruz. Almanların yaratıcı, hoşgörücü yanını ortaya çıkarmak ve göstermek amacındayız!"
Yalnızca o mu? Almanlar, tarihlerinin de üzerine üzerine gidiyor bu Dünya Kupası'nda... Bu turnuva, Almanya'da düzenlenen ikinci kupa organizasyonu... Ancak 1974 ile önemli bir farkı var: O kupa "Batı Almanya" da oynanmıştı. O günlerde, Doğu Berlin sınırları içinde kalan Hitler'in Olimpiyat Stadı'na karşılık, aynı isimle Münih'te 1972'de açılan stat, özgürlükçü "Batı" nın simgesi olarak kullanılmıştı. Mimarisi de öyleydi. 2006'da, Münih'teki stat yalnızlığına terk edilirken; Berlin Olimpiyat Stadı'na büyük yatırımlar yapıldı. Yenisini yapmak yerine; üzerinde Hitler'in karaltısı olan tarihin üzerine gidildi. 9 Temmuz'daki büyük final, 76 bin seyirci kapasitesine ulaşan o dev statta oynanacak. Bütün restorasyonlara rağmen; stat, 1936'da Nazi'lerin ve Hitler'in şovuna sahne olan ürkütücü görüntüsünü koruyor aslında. Yetmiyor: Bu kupayla birlikte stadın bugüne kadar kapalı olan ve dönemin "Nazi sanatı(!)" nın izlerini taşıyan özel bölümleri de izleyicilere açılıyor müze olarak. Almanların demek istediği şu: "O tarih,bizim yüz karamızdır. Ama saklamıyoruz, bakın görün işte!" Alman Tarih Müzesi'nin başındaki Hans Ottomeyer'in sözleri ilginç: "Kendi cevaplarınıza hazır olmazsanız, hep soruların karşısında ezilirsiniz!"
Evet... Almanlar kimlik düzeltme çabasında. Kimlik! Hani AB ulusal kimlikleri yok ederdi? Yalnız Almanlar mı? Bayraklarıyla ve coşkularıyla sokaklara kendi "ulusal" renklerini taşıyan Avrupa takımlarının taraftarlarının ulusal kimliklerini sahiplenmesini görünce... Şu AB'ye ilişkin "ulusala karşı" eleştirilerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor galiba.
Bize gelince... Yokuz işte. O nasıl ağır bir hüzündür "gurbet insanı" mızın gözlerinde okunan her dakika. Ne diyelim. Sebep olanlar üzülsün! Başka da bir şey demeyelim.
|