|
|
Vatandaş olmanın gerçek anlamı
Kırık Kanatlar, son bölümünde tarihimizin es geçilen sayfalarından birini açıp, hepimize yeniden okuttu. Mübadele yılları, bugüne kadar sinemamıza ve televizyonumuza pek konu olmamıştı. Lozan Antlaşması ile Türkiye'deki bir buçuk milyon Rum'un Yunanistan'a, Yunanistan'da yaşayan 500 bin Türk'ün de Türkiye'ye göçünü öngören bu insan değiş tokuşu, her iki taraftan da pek çok kişiyi kök saldığı topraklardan kopartıp, adeta sürgüne yollamıştı. Kanal D'nin dizisi Kırık Kanatlar işte bu hassas konunun içinden insani duyguları süzmeye odaklanmıştı. Kasabadan sürülen Rumlar soruyordu: "Peki dedemizin, ninemizin mezar taşlarını da mı yanımıza alıp götüreceğiz?" İçlerinde Rumca bilen yoktu. Tıpkı kasabanın iskelesine çıkan Yunanistan göçmeni Türkler'in tek kelime Türkçe konuşamadıkları gibi... Mübadele, savaşın en can acıtan dramlarından biriydi. Kırık Kanatlar'ı izlerken vatandaşlık kavramını kendi kendime yeniden sorguladım. Vatandaşlık, toprağı, suyu, havayı paylaşmak, o coğrafyada kök salmak demekti öncelikle. Ve bu doğal gerçekliğin ötesinde dinlerin, milliyetlerin, inançların pek bir anlamı kalmıyordu. Bugün bu topraklarda çeşitli etnik kökenleri, dini inanışları, mezhep farklılıklarını öne sürerek yürütülen bölücülük kampanyalarına bir şamar gibiydi Kırık Kanatlar... İnsanların yerlerini zorla değiştirebilirdiniz. Ama mübadele edilemeyecek bir şey vardı: İnsanlık...
|