| |
Biz Türkler kendimizi nasıl tanımlıyoruz?
Geçenlerde bir akşam yemeğinde önemli bir Amerikan diplomatı ile beraber olduk. Masada işadamları, bakanlık yapmış kişiler, yöneticiler ve gazeteciler vardı. Laf lafı açar ve sohbet yoğunlaşırken, Amerikan diplomatı biz Türklere dönük bir soru attı ortaya. -Siz Türkler kendinizi nasıl tanımlarsınız, dedi. Hepimiz bir şeyler söylemeye çalıştık. Hatta ben yıllar önce vefat eden bir yaşlı yakınımızın son günlerine ait bir öykü bile anlattım. Bu yaşlı yakın, son döneminde damar sertliğine bağlı olarak belleğini yitirmiş ve halk arasında "Bunama" diye nitelendirilen "Senil demans" sürecine girmişti. Odasında yatağının üzerinde bağdaş kurup oturur ve sürekli tebessüm ederdi. İki yeğeni onu bu döneminde ziyarete gelmişler. Sandalyeleri çekip, yatağın yanına oturmuşlar. Yeğenlerden biri, yaşlı adama sormuş: -Dayı beni tanıdın mı? Ben kimim? Yaşlı adam bu soruyu soran yeğenine uzun uzun bakmış ve sonra gülümseyerek cevap vermiş: -A kızım... Sen kendinin kim olduğunu bilmiyorsan, ben senin kim olduğunu nasıl bilebilirim ki? Biz Amerikan diplomatına kendimizi nasıl tanımladığımızı anlatmaya çalışırken, içimizden biri (Galiba ben) aynı soruyu ona yönelttim: -Siz Amerikalılar kendinizi nasıl tanımlarsınız ki, dedim.
ANAYASA VE ÖZGÜRLÜKLER Hiç düşünmeden cevap verdi: -Anayasamız ve özgürlüklerimiz var diye tanımlarız kendimizi, dedi. Aynı soruyu bir İngiliz'e yöneltseydim, herhalde şu cevabı alırdım diye düşündüm o sırada: -Hayat tarzımız (Our way of life) ve özgürlüklerimiz var! Hatırlarsınız. Geçen yıl Londra'yı hedef alan terörist saldırılar ertesinde, Kraliçe Elizabeth St. Mary's Hastanesi'ndeki yaralıları ziyaret ettikten sonra şu konuşmayı yapmıştı: -Masum insanlara karşı bu vahşi eylemleri gerçekleştirenler bilmelidirler ki, bizim hayat tarzımızı değiştiremezler. İngilizlerin tek bir yazılı metinden oluşan anayasaları olmadığı için, kendilerini "Bizim hayat tarzımız" dedikleri olgu içinde tanımlarlar. Bu hayat tarzının temel öğesini Nazım Hikmet "Savaşta bile Churchill' i eleştirebilmek" diye anlatmaz mı şiirinde? Amerikalı diplomatın bize sorduğunu meğer Herkül Millas da Atina'da Yunanlı üniversite öğrencilerine sormuş. Zaman'daki yorumunda şöyle anlatıyordu: -Dersin birinde öğrencilerime neden Yunanlı olduklarını sordum; yani Yunanlılığı nasıl algıladıklarını, neye dayandırdıklarını. Yanıtlarını yazıp verdiler. Farklılıklar ilginçti. Şunlar Yunanlılığın temeli sayıldı: Ortak dilimiz, dinimiz, tarihimiz, eğitimimiz, ırkımız, ülkümüz, içinde doğduğumuz ülke. Bana çarpıcı gelen, kırk küsur kişi arasında bir tek kişinin bile ' vatandaşlığı/yurttaşlığı' yani anayasa ve yasalarla belirlenen Yunanlılığı anmamış olması.
ANAYASAL VATANDAŞLIK -Dersin devamında bu saydıkları kıstasları teker teker ele aldık. Türkçe konuşan Karamanlı Ortodoks Hıristiyan vatandaşları, ayrı dinden ya da dine bağlı olmayan Yunan vatandaşlarını, Yunanlıların bütünüyle farklı tarih ekollerine nasıl inandıklarını, ırk kıstasının geçersizliğini tartıştık. Ortak ülkünün nasıl bilinebileceği, yabancı ülkede büyüyen Yunanlıları ne yapacağımızı konuştuk. Yurttaşın hak ve sorumluluklarının ' nasıl hissettiğiyle' değil, yasalarla belirlendiğini anlattım aslında anlatmaya çalıştım! Çünkü bu işler yasalarla saptanmazsa ' derin çetelerce' saptanma tehlikesi doğabilir. -Yalnız Yunanca konuşan, her gün Ortodoks kiliseye uğrayan, Yunan bayrağı görünce heyecandan gözleri yaşaran, kendini Yunan ideallerine (bunlar her neyse) adayan, kısacası kendini Yunan belleyen bir kimsenin eğer Yunan vatandaşı değilse bu ülkeye gelebilmek için vizeye gerek duyduğunu, seçme ve seçilme hakkına sahip olmadığını, bu ülkede memur bile olamayacağını ve yabancı muamelesi göreceğini anlattım. Ama Budist Hintlinin Yunan vatandaşlığına geçtikten sonra tüm vatandaş haklarına sahip olacağını anlattım. Yunan vatandaşlığının ve bundan kaynaklanan hakların bunun gibi bir şey olduğunu anlattım. Ne anladıklarına gelince, pek emin olmadığımı itiraf etmeliyim. Evet... Biz Türkler kendimizi nasıl tanımlıyoruz.? Kendimizi tanımlarken, Yunanlı gençlerden farklı öğeleri de seslendirdiğimiz oluyor mu? Anayasa, yasalar, haklar, özgürlükler, hukuk, demokrasi kendimizi tanımlamamızın öğeleri mi, değil mi? Ya da bizim "Hayat tarzımız" mı oluşturuyor kimliğimizi? Birbirimize beslediğimiz öfkeler, töreler, çeteler, rejim kavgaları ve halaskarlar mı ağır basıyor kimlik tanımlamamızda? Veya sadece "Biz kimleriz biz Altay' dan gelen erleriz/ Çamlıbel'de uğuldarız; coşar, gürleriz" mi diyelim Enis Behiç Koryürek'in şiirindeki gibi?
|