53 yıl önceydi
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, yeni bir oyuncak görürüz çocukların ellerinde. Bu oyuncak, ilk kez Birinci Dünya Savaşı'nda gemilerin korkulu rüyası olmaya başlayan denizaltıdır. 1930'da, Sutdiffe Pressing Şirketi tarafından üretilen "Unda-wunda" adlı oyuncak denizaltı, kısa sürede gözdesi olur erkek çocukların. Geç de olsa, Jules Verne'in "Denizleraltında 20 Bin Fersah" adlı romanı anımsanarak oyuncağın adı "Nautilus" olarak değiştirilir. Türkiye'de ise ilk oyuncak denizaltı "Jet Model" tarafından yapılır. Çocukların el becerilerini geliştirmek amacıyla üretilen modellerden biri olan oyuncağa "Dumlupınar" adı verilir. İstanbul'da, Söğütlüçeşme tren istasyonuna bakan bir sokakta bulunan 5 numaralı apartmanın kapı zillerine baktığımızda, 5 no'lu dairenin zilinde "Hüseyin İnkaya" adını okuruz. İşaret parmağımla bu zilin butonuna dokunduğumda, 4 Nisan 1953 günü, Çanakkale Boğazı'nın Nara Burnu önlerinde, çarpışmamak için manevralalar yapan Dumlupınar'daki düdük sesleri gelir kulağıma!.. Çünkü, Hüseyin İnkaya, "Naboland" adlı İsveç bandıralı geminin ezip geçtiği Dumlupınar'dan kurtulmayı başaran beş denizcimizden biridir. 10 Ekim 1944'te, "Blower" adlı denizaltı, Amerika donanmasına hizmet etmesi için denize indirilir. Adını bir balıktan alan denizaltı, hiç bir gemi batıramaz İkinci Dünya Şavaşı'nda. Blower'ı, 19 Aralık 1950 günü, Dolmabahçe önünde demirleyen Yavuz zırhlısı top atışlarıyla karşılar. Yalnız değildir Blower; "Bumper" adlı denizaltıyla birlikte gelmişlerdir İstanbul'a. Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı kapsamında Türkiye'ye verdiği denizaltılardan Bumper'e "Çanakkale", Blower'a "Dumlupınar" adı konulur. Ne gariptir ki Dumlupınar, Türk donanmasına birlikte katıldığı Bumper'a ad olan yerde, Çanakkale'de, denizcilik tarihinin en trajedik sonlarından birini yaşayacaktır! Tören esnasında, Dumlupınar'ın gövdesinde esas duruşta duran denizcilerden biri de Hüseyin İnkaya'dır. İnkaya, denizaltıyı Amerika'dan getiren mürettebat arasındadır. Genç astsubay, Amerikan'dan dönerken bir de oyuncak getirir oğluna. Dumlupınar'ın Atlas Okyanusu'nu aşarken taşıdığı bu oyuncak, pille çalışan bir kamyondur!
3 NİSAN GECESİ Kimi evlerdeki sabırsız çocukların, arka sayfadaki fıkrayı okumak için duvar takviminin yaprağını erken kopardığı 1953 yılının 3 Nisan gecesi, Çanakkale Boğazı'na Ege Denizi'nden giriş yapan Dumlupınar'daki denizciler de, bir an önce kavuşmak istemektedirler evlerine. Takvimin 4 Nisan yaprağına yazılı, "Doğacak olan çocuklara" konmak üzere önerilen kız ve erkek adları, denizaltıdaki kimi denizcilerin rüyalarına giren çocukların da adlarıdır. O gece, Dumlupınar'daki denizcilerden görevi olmayanlar uykuya dalmak üzeredir... Dalış sırasında kapakları kapanır denizaltının, uykudan önce de insanın gözkapakları!.. Her ikisi de içinde yüzmektedir bir sessizliğin... Hem dünyada, hem de apayrı bir diyardalardır; denize dalan denizaltı da, uykuya dalan insan da! Naboland'ın çiğnediği Dumlupınar, 81 denizcimizle birlikte yaşama kapar gözlerini. Çarpışma esnasında köprüüstünde oldukları için denize düşen beş denizcimizi 10 no'lu gümrük motoru kurtarır. Kazayı haber alıp, olay yerine hareket eden motorun çarkçıbaşısı Selim Yoludüz'dür ki, bu adı iyi belleyin! Çünkü, Hüseyin İnkaya'nın adının yazılı olduğu kapı zilinin hemen üstündeki zilde, Selim Yoludüz'ün adı okunur!.. Dumlupınar'ın batışından yıllar sonra Hüseyin İnkaya ve Selim Yoludüz, birbirinden habersiz olarak aynı apartmandan daire satın alırlar. Apartmanın giriş kapısındaki zillerde, kaza gecesinde olduğu gibi Hüseyin İnkaya'nın adı altta, Selim Yoludüz'ün adıysa üstünde yer almaktadır!.. Dumlupınar'da kurtarılmayı bekleyen 22 insandan biri olan astsubay Selami Özben, denizaltının satıha bıraktığı battı şamandırasındaki telefon sayesinde, yukarıdan aldığı bilgileri arkadaşlarına aktarır. Selami astsubay, kekeme olarak bilinirken, yaşamının son anlarında düzgün ve pürüzsüz bir dille konuşur. Ulvi Erhazar, bir kaza anında kapağı açarak, çıkış yapmayı deneyeceğini söyler arkadaşlarına. Dumlupınar'dan bir insan ulaşır su üstüne... Bu cansız beden, sözünde duran, ciğerleri patlama pahasına denizaltıdan çıkış yapan Ulvi Erhazar'ındır. Hüseyin İnkaya denize düştüğünde, aydan, güneşten kerteriz almaya yarayan Dumlupınar'a ait saat de boynundadır. Deniz Müzesi'ndeki battı şamandırasının dışında, denizaltıdan geriye kalan tek parça olan Greenwich ayarlı bu saat, Hüseyin İnkaya'nın evindedir.Aslını ararsanız, bir de dürbün kurtulmuştu Dumlupınar'dan!.. Hüseyin İnkaya, Çanakkale'nin soğuk sularında yaşam kavgası verirken, Hasan Yumuk'la karşılaşır, dalgalar arasında... Üsteğmen Yumuk, İnkaya'ya boynundaki dürbünü göstererek, moral vermek amacıyla esprili bir dille şunları söyler: "Şef, bu dürbün demirbaş... Sen şahitsin, ağırlık veriyor... Atıyorum!" Jet Model'in ürettiği oyuncak Dumlupınar'ın kutusunda şunlar okunur: "Lastik motor ile hareketli... Tamamen plastik... Süsleme çıkartmaları... Komple malzeme, kolay inşaat... Boy 59 cm, en 16 cm..." En hüzünle olan da, oyuncak modelin kutusundaki "Dumlupınar" yazısının hemen altında okunan şu sözlerdir: Yüzer Dalar Çıkar!..
|