Edebiyatta "şu çılgın insanlar"
Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler'inin olağanüstü satış başarısının arkasından Kurtuluş Savaşımızı konu alan kitaplar birbirini izlemeye başladı. Bu, televizyonlarımıza da yansıdı. Bizim edebiyatımızda savaşı konu alan yapıtların büyük çoğunluğu "hamasi eserler" olmaktan ileri gidememiştir. Bunu söylerken Halide Edip Adıvar'ın Ateşten Gömlek'i, Kemal Tahir'in Yorgun Savaşçı'sı, Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal İsyan'ı gibi yapıtları ötekilerden ayırıyorum. Elbette Nazım Hikmet'in Kurtuluş Savaşı Destanı'nı da.
Savaşla ilgili ilk yapıt, efsaneleri bir yana bırakırsak, İliada'dır sanırım. "Koalisyon" yapmış Yunanlılarla Troyalılar arasındaki savaş, Homeros'un ölümsüz diliyle günümüzde bile canlılığını, dehşetini korumaktadır. Troya savaşı bir zafer olarak belirir İliada'da. Aynanın öteki yüzünü ise yaklaşık beş yüzyıl sonra Euripides göstermiştir. Yunanlı kahramanların kenti yakıp yıkmasını, kendilerini tutsak etmesini bekleyen Troyalı kadınların tragedyası, savaş karşıtı en önemli oyunlardan birinin konusunu oluşturur. Gözyaşını, kanı, acıyı güçlü, etkili bir biçimde yansıtan oyunların başında hep Troyalı Kadınlar gelmiştir benim için.
Ortaçağda savaş edebiyatı denilince aklıma destanlar geliyor. Almanların Nibelungenlied'i ile İskandinavların Grettir, Laxdaela, Volsunga destanları savaşlarla, kanla örülmüştür. Özellikle, şairi bilinmeyen Nibelungenlied çağlara direnmiş, yazılışından yedi yüzyıl sonra Hitler Almanyası'nın başucu yapıtlarından biri olarak belirmiştir. Bunlara bir de İspanyolların (sonradan Corneille'in oyunlaştırdığı) Cid'i ekleyebiliriz. Cid, savaşı yansıtan bir yapıt değildir aslında. İspanya'da Araplarla savaş sırasında şövalye Rodrigo Diaz'ın serüvenlerini anlatır. Zaten Ortaçağ edebiyatı savaşlardan çok, bireylerin, şövalyelerin çarpışmalarını, kişisel hesaplaşmalarını dile getirmiştir. Kan ve gözyaşı, sıradan birer ayrıntıdır sanki. Savaşın Euripides'de olduğu gibi acı gerçekliğiyle belirmesi için yüzyıllarca beklemek gerekecektir. Rönesans döneminde olsun, Klasik ve Romantik dönemlerde olsun, Akıl Çağı'nda olsun, savaş zaman zaman bir fon olarak belirmiştir edebiyatta. Bu çağların yazarları dinle, felsefeyle, hümanizmayla, aşkla ilgilenmişler, bireylerin beyinlerine, yüreklerine eğilmişlerdir. Sözgelimi, Shakespeare ... Konusu savaşlarda geçen tragedyalarında, tarihsel oyunlarında pek savaş yoktur aslında, kişilerin duyguları, güdüleri, hırsları, davranışları vardır. Otuz Yıl Savaşları'nı yaşamış ülkelerde bile (yirminci yüzyılda Brecht'in Cesaret Ana'sına kadar) bu konuyla ilgili kalıcı bir edebiyat yapıtı çıkmamıştır. Olsa olsa Schiller'in beş ciltlik Otuz Yıl Savaşları tarihinden söz edilebilir.
On dokuzuncu yüzyılın ünlü romancılarını düşünüyorum: Austen, Dickens, Hardy, Bronte Kardeşler, Poe, Hawthorne, Melville, Hugo, Balzac, Stendhal, Flaubert, Zola, Gogol, Dostoyevski... "Başkişisi" savaş olan iki yapıt geliyor aklıma. Biri Tolstoy'un Savaş ve Barış'ı. Öteki... ABD'li Stephen Crane bizde pek bilinen bir yazar değil. Cesaret Madalyası ( The Red Badge of Courage ) beyazperdeye aktarılmasaydı, belki ülkesinde bile şimdi çok daha az kişi tarafından hatırlanacaktı. Bana kalırsa bu roman savaşın acımasızlığını en iyi yansıtan yapıtlardan biri. ABD İç Savaşı denilince çok kişinin aklına Margaret Mitchell'ın Rüzgar Gibi Geçti'si gelir. Cesaret Madalyası'nı okuyunca, Rhett Butler ile Scarlett O'Hara'nın aşklarını ne kadar yapay, sığ bir savaş ortamının "süslediği" daha iyi ortaya çıkıyor.
Yirminci yüzyıl iki büyük savaş yaşadı. Bu savaşlar da büyük edebiyat yapıtları yarattı. Toller, Remarque, Hemingway, Malaparte, Ehrenburg, Şolohov aklıma ilk gelenler. Dileyen kızabilir, ben bu yazarlara Genç Aslanlar romanı ve dilimize çevrilmemiş Ölüleri Gömün ( Bury the Dead ) oyunuyla Irwin Shaw'u da ekleyeceğim. Aytmatov'un Toprak Ana'sını da, Edita Morris'in Vietnam'a Sevgiler'iyle birlikte, savaşı cephe gerisinden en iyi yansıtan yapıtlar arasında görüyorum. İspanya İç Savaşını, romancılardan, öykücülerden çok şairler, Lorca, Machado, Alberti, Şilili Neruda ( Almeria'sını kim unutabilir), İngiliz Auden, Spender gibi sanatçılar yansıttı.
Tarihteki nice kanlı savaşları düşünüyorum... Bir de savaş üstüne yazılanları. Yazılanlar, yapılanları doğru orantılı, yeterli sayıda "temsil" etmiyor galiba. Sanatçı, insanın insana zulmünü dile getirmeyi, o acıları yeniden yaşamayı ve yaşatmayı pek içine sindiremiyor mu acaba?
|