| |
|
|
Bir yürekten, damardan şarkı ki!..
Spilya diye bir taverna.. Mağara anlamına geliyormuş.. Zaten mağara gibi döşenmiş.. Bir de mağara adamları servis yapıyor, sanki. Masaya konan her şey kalıyor. Tabak, bardak, çatal bıçakları, kaldırma, değiştirme diye bir şey yok Yunanistan'da.. Hemen her yemekte bunu gördük.. Sofraya tatlı meyve geldiğinde hala mezeler ve ana yemek artıkları orada.. Siz de tatlınızı her tarafı bulaşık ilk servis tabağına almak zorundasınız.. Garip bir adet.. Yunanistan'ın en ünlü buziki ekibi ordaymış.. Yunan çalıyorlar, Türk çalıyorlar, ikisinin karışımı rebetiko çalıyorlar.. Ama gerçekten müthiş çalıyorlar.. Tavernada bir bizim gurup var, Türkler.. Orta yaşlı bir ekibiz.. Bir de Yunanlılar.. Onların hepsi teenager.. Yani ilk gençliktekiler.. Dansı biz açtık.. Sohbeti organize eden Gündem gazetesi sahibi ve başyazarı Hülya bir zeybek oynadı, görmek gerek.. Zeybek tek başına oynanıyor, ötekiler etrafını çevirmiş diz çöküp el çırparken.. Vay anasını sayın seyirciler.. Bizim Haşmet'te de ne cevherler varmış.. Bir figürler, bir figürler.. Onu da aldılar ortaya.. Galip anlattı.. "Tavernada üç dansları vardır bunların.. Karşılama, zeybek ve çiftetelli.." Sirtaki çok ender yapılırmış.. "Herkesin figürlerini iyi bilmesi gereken çok zor bir danstır bu da ondan!.." Aynen öyle.. Sirtakiye çok az rastladık, herkes zeybek ve karşılama oynarken.. Yunan gençleri önce masalarında sessizdiler, sonra havaya girdiler, bize katıldılar.. Dışardan bakarsanız, yaşımız dahil her şey bizi ayırıyor.. Ama öylesine bir arada olduk ki.. Onlar çevrelendi el çırptı, biz oynadık.. Biz tempo tuttuk, onlar "Hayda bre efe" diye attılar kendilerini piste.. O sırada yaşlı bir Yunanlı aldı mikrofonu eline.. Yanık bir türkü tutturdu rumca.. Halinden belli.. Bize söylüyor.. Bir şey söylüyor.. Önüme bir kağıt geldi, kargacık burgacık el yazısı ile.. Şarkının türkçesi..
"Darlıklarında Boğaz'ın Ağlıyor akşamları Yannis Yanında ele ele Mehmet İçip içip şarkı söylüyorlar.
Sen Türk, ben Rum Sen insan, ben insan Sen Allah'a ben İsa'ya İkimiz de ahta, vahta!.
Azıcık sevgi ve şarapla Ben de sarhoş, sen de sarhoş İç biraz benim tasımdan Canım dostum kardeşim." İşte bu.. İşte yüz yıllarca kucak kucağa yaşamış, kız almış, kız vermiş, ayni içkiyi ayni mezeyle içip, ayni şarkıyla coşmuş, ayni dansı yapmış iki kardeş millet.. Bizi rahat bıraktıkları zaman olan hep bu..
Kavala yolunda harika bir Rum daha tanıdık.. Karaman göçmeni Maki Yusufidi.. Dünyanın en güzel kurabiyedesini yapıyor.. Kurabiye yani.. Yemeye doyamadık.. Söz verdi Maki ki, bu dükkanı İstanbul'da da açacak.. Bizi nasıl ağırladı o gün, nasıl mahçup etti.. Ertesi sabah otelin önünde bulduk Maki'yi, arabaya binerken.. Bize yolu göstermeye gelmiş.. İnsan böyle bir şeyi yapmak için, ruhunda neler hissetmeli, bir düşünün.. Biz Ege'nin iki yanında iki kardeş milletiz.. Gerçek bu!..
|