|
|
Güneşi nasıl da özlemişim...
Sözünü ettiğim, kışın ardından gelen, o sıcacık bahar güneşi değil... Meğer ruhum üşümekteymiş yıllardır. Atatürk'ün doğumunun 125. yılı kutlanırken, millet olarak ona layık bir film yapamamanın utancıyla titriyormuş kalp kapakçılarım. Aldığım haberle nasıl da ısındı iliğim, kemiğim, bilemezsiniz. Bir Atatürk filmi yapılıyor. Hem de ne film... Sadece lider, asker, devrimci, devlet adamı, siyasetçi, diplomat yönüyle değil, insan yönüyle de Atamız'ı anlatan bir film... Proje hakkında ileride size çok daha ayrıntılı bilgiler vereceğim. Ama şimdilik, bu çok önem verdiğim, içimin titrediği filmin büyüsünü bozmamak, birilerinin çomak sokmasına engel olmak için susacağım. Ve, yapımcısının özel izniyle, filmin finalinden küçük bir bölümü sizlerle paylaşacağım. Eminim, benim gibi sizin de yüreğiniz bu güneş ile sıcacık olacak... Atatürk, Dolmabahçe önünde demir atmış Ertuğrul yatının güvertesinde, yanında silah arkadaşı Mehmet Emin Koral, hasır koltuğunda oturmuş, bir yandan güneşin batışını seyrediyor, bir yandan da Emin Bey'in kızı Füreya'nın Fransızca bir kitaptan ilginç olan bir kısmı okumasını dinliyordu. Ufuk, minarelerin arkasında kıpkızıl bir renk almıştı. İstanbul, camileriyle ateşten bir fona yaslanmış gibiydi. Füreya okumaya ara verdiğinde, Atatürk; "Söyler misiniz, bana bir Münir çalsınlar" dedi, Yaveri koşup gramofona bir taş plak koydu. Münir Nurettin'in o billur sesi yankılanmaya başlayınca Atatürk derin bir iç geçirdi. Gözleri dalıp gitmişti uzaklara doğru. Az sonra, minarelerin birinde yanık sesli bir müezzinin okuduğu ezan duyuldu. Atatürk başıyla işaret verdi. Plağı susturdular. Hepsi huşû içinde ezanı dinlediler. Füreya, başını öteye, camilerden yana çevirmiş olan Ata'nın göz pınarlarında yaşların biriktiğini gördü. Atatürk, uzun müddet yanındakilere doğru dönmedi. Nihayet başını çevirdiğinde, hem ezan bitmişti, hem o kendini toparlamıştı. Yumuşak bir sesle; "Ne yazık ki ezanı tekrar ettirmemize imkan yok Füreya Hanım" dedi. Füreya, "Sabah ezanını bekler, hep birlikte dinleriz Paşam" diye cevapladı. İstanbul'u, üzerinde batan kızıl güneşle bir hüzün kapladı. Herkes, daha şimdiden güneşi özlemeye başlamıştı... Seni özledik Atam... Güneşi özledik...
|