Tay tay!..
İstanbul Oyuncak Müzesi'nin üçüncü katında, oyuncak sinema makinelerinin, beyaz perdenin kahramanlarından Süpermen'in ve Şarlo'nun oyuncaklarının sergilendiği camekanın tam önünde karşılaştık. "Her şey çok güzel, büyüleyici bir yer burası, elinize sağlık" diye başladı söze... Bu sözü bir yıldır duyuyordum ama her seferinde sanki ilk kez karşılaşmış gibi heyecanlanıyordum. Otuz yaşlarında, kılığıyla iyi maaşlı bir işte çalıştığı her halinden belli olan kadın ziyaretçimiz, kendisine teşekkür etmeme fırsat vermeden ekledi: "Ama giriş neden paralı?.." Türkiye'de müze gezme alışkanlığının neredeyse hiç olmadığını bildiğim için bu soru beni şaşırtmadı. İlk kez karşılaştığım soruya doyurucu bir yanıt verme çabasıyla ben de şu soruyu yönelttim: "Hanımefendi, müzeyi gezerken hiç üşüdünüz mü?" Mevsim kıştı ve dışarıda hatırı sayılır bir soğuk vardı - "Hayır". Bu yanıt üzerine kalorifer peteğini göstererek: "Üşümezsiniz çünkü yaklaşık 700 m2'lik bir alanı hiç aksatmadan ısıtıyoruz" dedim.. Ve ardından oyuncakların sergilendiği bir camekanı işaret ederek ekledim: "Bakın, oyuncakların üstüne şu ışıklar düşmezse, yani sergilendikleri alanlar karanlık olursa camekanlara baktığınızda kendinize aynanın karşısında seyrediyor gibi olurdunuz. Beş katlı bu köşkte sergilenen 2500 oyuncağı sizlere doğru sunabilmek için aydınlatıyoruz!.." Beni sevgi ve saygıyla dinliyor olmasının iştahıyla daha da bilgi sunma gereği duyuyordum: "Müzenin camekanlarında ve bir köşesinde en ufak bir iz, kirlilik olmaması için gün boyu temizlik yapılıyor. Ziyaretçilere daha iyi ev sahipliği yapabilmemiz için yedi kişi emek harcıyor. Emeklerinin karşılığını, sigorta giderlerini tahmin edebilirsiniz" O beni dinledikçe daha da coşuyordum: "Okullarımız, öğretmenlerimiz müzeye çok ilgili. Her gün birkaç okul ziyarete geliyor. Çocuklara hiçbir sınır koymuyoruz. Kendilerine zarar vermedikçe her şeyi yapabiliyorlar... Ama, biliyor musunuz, kırılıp, dökülen o kadar çok yer oluyor ki, aylık epeyce bir bakım giderimiz de var. Hem, limited şirket statüsündeyiz. Kültür Bakanlığı'nın kültür amaçlı şirketleri korumak için çok iyi niyetli çalışmaları var ama henüz hayata geçmediği için bize çok ağır gelen vergiler veriyoruz." Karşımda müzecilik konusunda sınıfta kalan bir ülkenin pırıl pırıl bir vatandaşı duruyordu... Ve onu bilgilendirmek benim görevimdi!.. "Üstelik köşkün mülkü bana ait olmasına rağmen aylık 'kira stopaj vergisi' ödüyoruz! Düşünsenize, bu tarihi köşkü kiraya verseydim elime nasıl bir servet geçerdi!?..." Söz köşke gelince iyice açtım yelkenlerimi: "Göztepe ve Erenköy tren istasyonları arasında bunun gibi bir çok tarihi köşk vardı. Sahipleri yıkarak yerlerine diktikleri apartmanlarla banka hesaplarını şişirdiler. İstanbul-Bağdat tren yolu boyunca tarihi koruyan birkaç köşk sahibinden biri biziz. Geçenlerde bir taksi şoförü 'Biz senin babanı akıllı adam bilirdik' demiş oğluma. Onlara göre bu köşkü lokanta yapsaydım paraya para demezmişim!" Evet, parada, pulda hiç gözü olmayan biri olduğumu anlatma çabasına girmiştim. Sıkıcı olmamak için de işe yarayacağını umduğum şu espriyi patlatmıştım: "Herhalde köşkün kapısına 'Dikkat köpek var' yazıp içinde keyif sürseydim, birilerinin gözünde daha hatırı sayılır biri olurdum... Ama ben kapıya 'Dikkat oyuncak köpek var' diye yazacağım!" Sözlerimi büyük bir ilgiyle dinleyen genç kadına kıyas yapması için şu karşılaştırmayı da sunmuştum: "Bostancı lunaparkında bir atlıkarıncanın bir kaç dakikalık turu 3 YTL. Biz, öğrenciden 4 YTL alıyoruz!.."
KEŞKE KÂR ETSE! Son noktayı koymam gerekiyordu, öyle de yaptım: "Keşke müze her ay kar etse de, yurtdışındaki antika oyuncak satan yerlerden, açık artırmalardan daha çok eser alıp sizlere sunabilsem..." Aklıma gelen şu soruyu da sormadan edemedim: "Özür dilerim, merak ettim; siz hiç bir sinema gişesinin önünde de bu soruyu sordunuz mu?" Karşımdaki genç kadın anlattığım her şeyi yıkan şu sözü söyledi: "Ama sinemalardaki filmler yeniii!..." Yarın 23 Nisan. İstanbul Oyuncak Müzesi 1. yaşına giriyor. Son yıllarda açılan birbirinden güzel müzelerle tay tay durmaya yeni başlıyoruz. Kültüre, sanata müzelere maddi bakımdan da destek olmamız gerektiğini daha çok anlatmalı, yaşanılan dengesiz duruşlar karşısında hoş görülü olmalıyız. Dedim ya, biz daha tay tay duruyoruz!
sunayakin@sabah.com.tr
|