|
|
Sakın üzülme sevgili Josef
REKLAM şahane... Yoksul Güney Amerika ülkelerinin birinde iki küçük çocuk maça çıkıyor. Çocukluk günlerimizin deyimiyle takım almaya başlıyorlar. Biri "Cisse" diyor, adam koşa koşa geliyor. Diğeri "Zidane" diyor, Fransız yıldız hazır kıta. Beckham, hatta Platini bile mahallede hazır bekliyor. Sonra maç başlıyor. Çocuklarda bir keyif, bir keyif ki, anlatılmaz. Sonra içlerinden birinin annesi balkondan sesleniyor: "Josef, çabuk eve!" Ve bizimkinin rüyası o anda bitiveriyor. Topunu alıyor, boynunu büküyor ve evinin yolunu tutuyor. Reklam, beni yıllar öncesine götürdü. O zamanlar çocuklar henüz bilgisayar oyunlarının esiri olmamıştı. Tek keyfimiz, ortasında koca bir servi ağacı bulunan arsada top oynamaktı. İki çalım rakibe, bir çalım da ağaca atmak zorundaydık. Havanın kararmasına yakın, maçların en heyecanlı yerinde annelerimiz balkonlardan bağırırdı: "Yükseeeel, hadi eve oğlum, baban gelmek üzere..." "Nejaaat, hadi yeter yavrum, bak hava kararıyor..." O dakikaya kadar Alman kaleci Meier olan bendeniz, annemin sesiyle gerçekliğin orta yerine tepe üstü düşerdim. Cruyf Tayfun, Maradona Necati, Tigana Atilla, Socrates Faruk da öyle... Ama kızgınlığım, kırgınlığım eve geldiğimde biterdi. Zira ailece sofraya oturduğumuzda beni eve çağıracak bir annem olduğu için Allah'a şükrederdim...
|