| |
Siyaseti yine "ideolojik yol ayrılığı" mı çarptı?
Yahya Kemal'in şiirleri kadar bilinen anekdotları vardır. Mesela "Ankara'nın en güzel yanı İstanbul'a dönüşüdür" demiş milletvekili olduğu 1930'lu yıllarda. Asım Us'un güncesinde de şöyle bir anekdot vardı şaire ait: Atatürk'ün ölümü ertesinde Cumhurbaşkanı seçilen İnönü, Bakanlar Kurulu'ndaki Tevfik Rüştü Aras ve Şükrü Kaya gibi iki muhalifini tasfiye ettikten sonra, geçiş dönemi için Celal Bayar'ı yine başbakanlığa atar. Bayar Hükümeti'ne güven oyu (O zaman "İtimat Oyu" derlerdi) verileceği gün Yahya Kemal yine trende İstanbul'a dönerken görülür. Şaire "Sen hükümete itimat oyu vermeyecek misin" diye sorarlar. Gülerek cevap verir şair, -Onlar bana itimat etsin yeter, der. İngiliz The Financial Times gazetesinde "Türkiye'deki son kriz" yorumlanırken, ülkemiz siyasetindeki "Ankara-İstanbul ilişkileri" de değerlendiriliyordu. Gazete muhabirinin görüşüne başvurduğu bir bilim adamı da "İş dünyasının başkenti İstanbul'la, siyasetin başkenti Ankara arasında geçmişte yaşanan sürtüşmeler, izlenecek yol üzerinde odaklanıyordu. Ancak bu kez taraflar arasında ideolojik bir ayrılık yaşanıyor" şeklinde bir yorum getirmişti.
BAŞKENTLERİMİZ Bu yorumdaki "Siyasetin Başkenti Ankara" ile, iktidardaki AK Parti ifade edilmek istenmişti anladığımız kadarıyla. Gazetede görüşü açıklanan Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Erol Sabancı da "Bir hata yapıldı. Hükümet yeni bir Merkez Bankası Başkanına ihtiyaç duydu. Buna saygı göstermek zorundayız. Ancak meseleyi ele alış biçimleri kötüydü. Bu durum iş dünyası ve dışarıdakilerin hoşuna gitmedi" demekteydi. Gerçekten de Merkez Bankası Başkanı'nın atanması çevresindeki tartışmalar, TÜSİAD ile Hükümet arasındaki gerginliklere dayanmıştı. Daha önce de Van Rektörü'nün tutuklanması ertesindeki tepkileri dolayısıyla, TÜSİAD'ın önde gelen isimleri hakkında suç duyurusunda bulunulmuştu. The Financial Times'ın İstanbul'u "İş dünyasının başkenti" diye nitelemesi doğrudur. Tabii ki İstanbul'un başka nitelikleri de var. Ama bu başka bir yazıya konu olabilir. "Siyasetin Başkenti Ankara" ise, bence daha derinine irdelenmesi gereken bir değerlendirme. Çünkü Ankara'daki siyasetin de birden fazla öznesi olduğu kesindir. Ankara siyasetinde "Seçilmişler" ile "Atanmışlar" arasında bir kuvvetler ayrılığı olduğunu gözlemlememek imkansız mesela. Bu ayrılığa sadece " Tek Parti " döneminde ve askeri müdahalelerin yapıldığı "Geçiş Dönemleri "nde rastlanmaz. Böyle dönemlerde iş dünyasının başkenti İstanbul ile Ankara arasında hiç "İdeolojik ayrılıklar" yaşanmaz. Ama demokrasinin egemen olduğu dönemlerin sonunda, Ankara'daki atanmışların canı sıkılmaya başladığında, seçilmiş iktidar serbest pazar ekonomisinden yana da, yahut sosyalist de olsa, iş dünyasının başkenti İstanbul'dakiler ideolojik rahatsızlıklar duymaya başlarlar.
YETKİ VE GÖREVLER 1970'lerin sonunda Ecevit Hükümeti hakkındaki TÜSİAD ilanlarını hatırlayınTurgut Özal'ın son döneminde holding patronlarının Demirel'e "Kurtar Baba "diye sarılmalarını hatırlayın. 28 Şubat döneminde patronların " 20 yıl ilerisini görüyoruz" içerikli demeçlerini hatırlayın Aslında "Siyasetin Başkenti " Ankara'daki atanmışlara göre, "Seçilmiş Siyasetçiler" kamu hizmetinin taşeronları gibidir. Onların görevi hizmet etmektir ama siyaset belirlemek değildir. Celal Bayar'la yaptığım söyleşiden yansıyan durumdaki gibidir bu. Bayar Atatürk'e Başbakan olduğunda "Yetkilerim ne" diye sormuştur Milli Şef'e.. Atatürk de şu cevabı vermiştir: -Dış politikayı ben belirlerim, büyükelçileri ben atarım. Valileri, polis müdürlerini ben tayin ederim. Ordudaki tayinleri, terfileri ben yaparım. Bunlara karışma. Geri kalan alanlarda tam yetkilisin. Seçilmiş iktidarlar, kendi üzerlerine vazife olmayan alanlara da müdahale ettiğinde hemen "İdeolojik Ayrılıklar " gündeme gelir ve bu İstanbul'un iş dünyasına da yansır.
NEFES ALMAK "İş Dünyasının Başkenti İstanbul ", Avrupa Birliği'ne uyumlu bir iş dünyasının nasıl bir demokratik bilince sahip olması gerektiğini kavrayabilmiş midir bilemiyoruz. Ancak "Ankara'daki ideolojik yol ayrılıklarının siyasete ve ekonomiye kriz şeklinde yansıyan kavgaları sonucunda, kaç tane banka batmış ve kaç ünlü iş adamı iflas etmiştir" sorusuna da herhalde bir gün cevap arayacaktır İstanbullular. Bu yazıyı yine Yahya Kemal'den bir anekdotla bitirmekte yarar var. Çok sıcak bir yaz günü Bebek'te bir yokuşu tırmanan şair, yorulunca bir bakkalın önüne konmuş iskemleye oturup terini silerken, bakkal dükkanından çıkıp Yahya Kemal'e "Bir şey mi alacaksınız" diye sorar. Yahya Kemal de "Evet, biraz nefes alacağım" diye cevap verir. Ne dersiniz? Hepimizin nefes almaya ihtiyacımız yok mu bu sıralarda?
|