Andıç kuşları
Cumhuriyet'e bombadan, Danıştay'da katliam girişimiyle cinayetten sonraki duruma bakınız... Bir de "zanlılar" a. "Sokaktaki vatandaş" ın, bir safa göre yaptığı değerlendirmeyi, tepkisini yahut endişesini bir yana bırakalım. "Gerçek nedir?" diye kafadan sorup gereğini yapması ve öyle akıl, fikir, eylem yürütmesi gerekenlere ne demeli? Olayı hukukun aydınlatmasını bekleyeceğiz mesela; ama hukukçuların çoğu, en kıdemlileri, en yüksekleri, elbette haklı olabilecek duyarlılıklarla, ama hemen "yargı" da bulunup "karar" verdiler. "Başka bir ihtimal" akıllara dahi gelmedi; ve aklına gelenler de konuşamadı. Mesela, Meclis'ten bir şeyler beklemeliyiz, değil mi? Ama orada da herkes ait olduğu cepheden konuştu. Maalesef Genelkurmay'ı sayamayacağım bile; zaten olayın aydınlatılmasıyla görevli bir kurum değil.
Ama mesela "Biz" ; medya, gazeteciler, haberciler, yazanlar, yorumcular filan. "Biz", daha doğrusu kimimiz, en doğrusu mesela "Siz", daha görevinizi yapmadan, gerçek için didinmeden, rüzgara karşı ısrarlı soru sormadan "Katillerin istediği" ne yazılmanız şart mıydı? "Daimi andıç medyası" olarak bu nasıl bir istikrardır; bu ne şiddet, bu ne celaldir? "İçimizdeki andıççılar" ne bitmek bilmez bir enerjiye, "tuhaf örgütlenmeler" in cinayetleriyle, saldırılarına kapılan ne acul bir linç kültürüne sahipmiş. Aklı sıra "komplocu kafalar" la dalga geçenlerin nasıl bir gazeteci beyni, nasıl bir Cumhuriyetçi, Aydınlanmacı kafası, nasıl bir demokrasi kültürü, nasıl bir gazetecilik yeteneği ile insan vicdanı, memleket ve millet sevgisi var? Tekrarlıyorum; kimi dinci, kimi şucu bucu, kimi sağcı, kimi solcu da cinayet işleyebilir; hiçbir camia ve cemaat "içinden katil çıkma ihtimali" nden muaf değil. Ama, şurada burada "Devlet, rejim yanlısı, milliyetçi vesaire" hassasiyetlerle dikkat çekenlerin arasından da, onlarla aynı yayınları, sözleri, tepkileri, mitingleri, öfkeleri, imzaları, bildirileri filan paylaşanların kimi de... Hem de garip hücre tipi örgütlenmelerde kimi çapulcuyu, mafya bozuntusunu filan da istihdam ederek, "cinayetler" e soyunuyor; soyundu. Bu tuhaf örgütlenmelerde ne hikmetse, işi bilen eski ve muvazzaf askerler, emniyetçiler, tetikçiler filan bulunuyor; ne hikmetse, özel harp planları, birtakım "sivil kuvvetler" rehberleri, özel patlayıcılar da mevcut oluyor. "Andıççı arkadaş", aklını başına topla, bu katiller, büyük infial yaratmak üzere, sözde kendilerine yakın görünenleri, kendileri gibi hassasiyetleri olanları da öldürmekten çekinmiyor. "Bir oradan, bir şuradan" ile kesif bir umutsuzluk, militerleşme, düşmanlaşma, iç savaşlaşma hali yaratmak istiyorlar.
"Gayri nizami harp" üstüne, yerli yahut küresel birtakım bilgisi olanlar, bu işlere "komplocu kafası" değil, bizzat "komplo" der zaten. "Komplocunun komplo dediği" ni, bizim "Andıç kuşları", canımın içleri, "Ne komplosu ulan" diye yemeye ve yedirmeye iştahlı hep. "Kim bu Muzaffer Tekin?" bir merak etsenize. "İlhami Soysal'ı döven genetik, kirli miras" nasıl bir şey; az merak etsenize. Mirasın yeni sahiplerine çanak tutmanın utancını az hissetsenize. Kim bunlar, Bursa çeteleri, sahipsiz bombalar, sauna çeteleri, bilmem ne kuvvetler filan, biraz merak etsenize. Onların silahından çıkan mermilerle, attıkları bombalarla, onların istediği yazıları döşenmeden, hedefledikleri nefretleri kusmadan, yazdıkları senaryolarda şöhretli roller almadan bir düşünsenize. Elbette yine iktidara muhalefet edin; elbette fikrinizi, ideallerinizi savunun ama "Andıç çeteleri" elinde kukla ve oyuncak olmayın; olmayalım. Ertuğrul Özkök, "İslamcı medya biat kültüründen geliyor, her şeyi yazamaz, kendi cemaatini sorgulayamaz" filan derken belki kısmen doğru şeyler de söylüyordu; ama "Biat medyası" eleştirisini yapabilecek "biat etmeme, boyun eğmeme, direnme kültürü" açısından en son konuşabilecek isimlerden biri kendisi. Önce kendin "Andıç kuşu" olmayacaksın; hiçbir kuvvet ve kudrete boyun eğmeyecek, hiçbir manipülasyona gelmeyecek, gizlemeyecek, tuzak kurmayacaksın; okurunu, halkı kuklalaştırmayacak, yanıltmayacak, birbirine düşürmeyeceksin. Sonra ne dersen de!
|