Savcı da benzer şeyler söylemişti
Dünkü yazıda Türkiye'de istikrarı bozmaya yönelik planlar yapanların elinde iki önemli koz olduğunu yazmıştım. Kürt ve irtica kartı. Danıştay'a yönelik saldırı, laiklik üzerinden gerilim yaratmayı, toplumu yeni arayışlara yönlendirmeyi amaçlıyordu. Bunda belli ölçüde de başarılı olundu. Şemdinli'de de Kürt kartı kullanılmıştı. Art arda patlayan bombalar şimdi unutuldu. Ama tuhaf bir durum var. Yazdığı iddianame nedeniyle mesleğinden atılan bir savcı var ortada. Ancak, savcının meslekten atılmasına neden olan iddianame yerinde duruyor. Veya kısmen duruyor, çünkü ilk duruşmada iddianame sansürlenerek okundu. Şimdi, mahkemenin önce tamamını kabul ettiği, sonra duruşmada bir bölümü çıkarılan bu iddianameyi hazırlayan savcı, iddiaları yüzünden mesleğinden oldu. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun sakat bulduğu iddianame ise varlığını sürdürüyor. Savcı bombacıları neyle suçluyordu? Devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemlerde bulunmakla.. İddianameye göre, bölgede güvenlik kaosu yaratılarak siyasi otorite üzerinde baskı unsuru kurulmaya çalışılıyor, bu yolla merkezdeki siyasibürokratik elitin gücünün muhafazası hedefleniyordu. Peki Başbakan bugün ne diyor? Danıştay'da dökülen kanın asıl hedefinin iktidar olduğunu söylüyor. Yani eylemin aslında, halkta laik düzenin tehlikede olduğuna ilişkin bir kanaat yaratarak siyasi iktidarı zayıflatmayı hedeflediğini anlatmaya çalışıyor. Erdoğan'ın Baykal'a yönelik eleştirilerinden de eylemin altındaki gizli amacın Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunu anlıyoruz. Ama Başbakan orada duruyor. Başbakan'ın değerlendirmelerini okuyunca, Türkiye'de kafası bozulan üçbeş kişinin bir araya gelip bir çete kurduğu, sonra da ya gidip bir ilçede bombalar patlattığı veya Danıştay'ı basıp cinayet işlediği sonucuna varıyorsunuz. Oysa, Van Savcısı orada durmamıştı. Bir araya gelen üçbeş kişinin daha merkezi bir hareketin parçası olduklarını iddia etmişti. Hangi görüşü kabul edersek edelim, siyasi iktidara karşı darbe girişimleriyle karşı karşıya olduğumuz gerçeği ortaya çıkıyor. Yani, bir kısım insanlar seçimle gelmiş bu iktidarı demokratik olmayan yollarla göndermek, Cumhurbaşkanı'nı bu iktidara seçtirmemek istiyor. Bu görüşten hareketle, Başbakan'ın vardığı sonucun da tam doğru olmadığını söylemek zorundayız. Çünkü Başbakan 'Hedef rejim değil, iktidar' iddiasında bulunuyor. Oysa seçilmiş bir iktidarın terör eylemleri yoluyla etkisiz hale getirilmeye çalışılması, demokratik rejimle ilgili bir sorundur. Bu da sadece iktidarı değil, demokratik tüm güçleri hedef alan bir sorundur. O nedenle, bütün sivil güçlerin bu sorunda nerede olduklarını net bir biçimde ortaya koymaları gerekir. Aksi halde, 10 yıl sonra herkes yeniden özeleştiri yapmaya başlamak zorunda kalabilir.
|