|
|
Atam, gözlerini kaçırmıştı
19 Mayıs sabahı, Seda Sayan'ın saz heyeti, dümbelek eşliğinde 10. Yıl Marşı'nı "hafif oryantal" tınılarla çalınca korktum. "Eyvah" dedim, "Şimdi stüdyo kadınları simli mendilleri çıkarıp, oynamaya başlayacak!" Sakın "Olmaz" demeyin. O kadınlar değil mi ki, bir dakika önce kavuşamayanlar için gözyaşı döküp, bir dakika sonra Ankaralı Namık'la kıvrım kıvrım kıvırtan? Sonra Kanal D stüdyosuna 7 aylık bebeğini kaybeden Selma geldi. Yarışmada evlendiği Gürkan ile ayrılmak üzereydi, ya da ayrılmıştı. (Gönlüm her gün izlemeye elvermediği için bu konudaki detayları bilemiyorum) Anladığım kadarıyla "yarışma evliliği" bir aile faciasına yol açmıştı. Selma "Yeniden Gürkan ile barışır mısınız?" sorusuna şöyle yanıt veriyordu: "Bende öyle pis bir mide var ki, yeniden onunla olabilirim!.." Öte yanda, atv ekranında Meriç adında bir genç adam, sözde Ahu Tuğba'ya aşkını ispat etmek için türlü rezilliğin orta yerinde rol kesip, duruyordu. İşin daha da vahim tarafı, Meriç Bey, Samsun doğumluydu ve canlı yayında Samsun, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı üzerine uzun bir söylev verdi. Ardından yine Ahu için tepinmeye başladı. Gençliğin bayramında, memleketin bir kısım gençlerinin manzara-i umumi'si işte böyleydi!.. Gözüm, 19 Mayıs münasebetiyle ekranın sağ üst köşesine iliştirilen Atatürk portresine takıldı. Atam, mavi gözlerini yukarıya, ekranın dışına, uzaklara çevirmişti. Sanırım, bu manzaralara şahit olmaktan yeis duyuyordu.
|