|
|
Karpuz kabuğu havuza düştü!
Konu fotoğrafında karpuzu denize düşürmek istedim ama o kadar soğuktu ki, havuzla yetinmek zorunda kaldım...
Bir başka "ben yaşadım, yedim, içtim, şiştim; siz de okuyun neşelenin" prodüksiyonu ile karşınızdayım okurlarım! Pazar akşamı Fenerbahçe camiası-faciasına kadar haftasonu süperdi! Cuma günü sabahtan kendimi uçağa attım. Bodrum'a vardığımda saat kaçtı hatırlamıyorum. Çünkü Bodrum'daki manyetik alan, yine saatimi durdurmuştu. Ama hayatımın en büyük şoku beni bekliyordu. Kara bahtım, kem talihim peşimi bırakmamıştı. Geride bıraktığım İstanbul, günler sonra ilk güneşli gününü yaşarken, Bodrum'da şakır şakır (şimşek çakınca şungur sesi de çıkıyordu) yağmur yağıyordu! Hava buz gibiydi ve ben güneşlenmeye gittiğim için yanımda bırakın ceketi; çorap bile yoktu... Gümbet'teki Fuga Otel'e vardığımda sadece uyumak istiyordum. Nedense tatil fikri aklıma hemen uykumu getiriyor. Havuz başında, oda başında, deniz başında horul horul uyumak istiyorum... Odama yerleşir yerleşmez saatimi öğlen yemeğinin (belirtmeme gerek var mı bilmiyorum ama açık büfe bazında!) başladığı 12.45'e kurdum. Evet yağmur keyfimi kaçırdı ama şükürler olsun iştahım hâlâ oracıkta, karnımın biraz üstünde duruyor. Saat 12.45'i vurduğunda artık yeni bir ben vardı odada! Açık büfe kuşatması sırasında bana engel olacak küpe, kolye, saat gibi tüm fazlalıkları odada bırakıp kendimi ve ruhumu sadeleştirdim. Odamın ortasında diz çöküp Allah'a, biraz sonra gireceğim açık büfe meydan muharebesinde beni muvaffak edip, üçüncü tabağı da hazırlayabilmek için gerekli kudreti ihsan eylemesi için yalvardım...
ACELE ETMELİ! Bir süre de nefes açıcı hareketler yaptım. Çünkü özellikle Alman turistler, açık büfe organizasyonlarında çok koordineli çalışıyor. Siz daha salatalarla boğuşurken, onlar panzerlerle ana yemeklerin tozunu attırıyorlar. İngilizler'i de iyi kollamak lazım. Yaşayacağınız bir anlık kararsızlıkta tatlı reyonu tamamen kuşatılmış olabiliyor. İki saat süren yemek aktivitesinin ardından etrafa bakındım, hâlâ bir düzelme yok. Ben de akşam yemeğine kadar kaldığım yerden uyumaya karar verdim. Rüyamda Almanlar, uçaklarla kaldığım otele kızarmış patates saldırıları yapıyordu. Gece, otelin ilginç Moğol restoranında yemek yedim. Bu gerçekten çok ilginç bir mutfak. Etlerinize veya deniz mahsüllerinize koyacağınız aksesuvarları özel bir büfeden seçip, aşçıya veriyorsunuz. O da sizin zevkinize göre pişiriyor. Çabuk doymamak için burada büyük fedakarlık ile hiç ekmek yemedim. Ama yemeklere bayıldım! Bayıldım kelimesi biraz kısır kaldı. Cümleyi entelektüel boyuta taşıyorum okurlar: Sosların ve sebzelerin füzyon mantığı ile karıştırıldığı bu mutfakta, pişirimin müşteri önünde yapılıyor olması ile yemek ve müşteri arasında sofistike bir organik bağ kurulması hedefleniyor. Ama ben o organik bağı sanırım az önce yuttum!
DENİZ BUZ GİBİ! Ertesi sabah gerçek bir mucize ile karşı karşıyayım: hava tam 30 derece! Ağlamak istiyorum sayın okurlar. Artık bu XL karpuz kabuğunu deniz düşürmenin tam sırası! Amanın o da ne, denizin henüz yaz geldiğinden haberi yok sanırım... Denize soktuğum ayaklarım soğuktan donma tehlikesi geçirince örselenen ruhumu Spa'da bir Fuga masajı ile kendine getiriyorum. Aslında otel o kadar sade ve o kadar huzurlu bir ortama sahip ki... İçimden detoks, hetoks filan yapmak istiyorum. Ama avam bünyeme sadece 'yetoks' yaptırabiliyorum. Ben bu 'toks' zulmüne maruz kalamayacağım! Masaj sonrası kayrak taşlarından yapılma sessizlik havuzunda uyukluyorum. Ama aşağıdaki genç kitle beni büyük havuza çekiyor. Allahtan otel popülasyonu incecik kadınlardan oluşmuyor. Şartlar gayet normal. Ama hafta sonu öyle çabuk geçiyor ki; hemen yanmam lazım. Pazartesi sabahı kıskandıracak bir sürü iş arkadaşı var... Pazar akşamı uçağa bindiğimde ıstakoz gibiyim ama güneş altında uyuya kaldığım için boynum bembeyaz kalmış. Bu saçmalık hep başıma geliyor. Bir keresinde boynumda yıldızlı kolye ile yanmıştım. Nasıl göründüğümü herhalde hayal edebilirsiniz. Yazı için mükemmel bir mutlu son hazırlamıştım. Ama Fenerbahçe, Denizli'de zoru başarınca; tüm dengem alt üst oldu. Fenerbahçe'nin bu başarısı sonrası beni ilk kutlayan Fatih Altaylı oldu. Diğer tebrik mesajlarını almamak için cebimi kapattım. Bu yazıyı da gazetede, bütün bir sezon eziyet ettiğim (Hele onları 4-0 yendikten sonra suyunu çıkardığım) Galatasaraylı arkadaşlarıma görünmeyeceğim kuytu bir köşede yazıyorum. Sonra birkaç gün Denizli 'Horoztox' yaptırmak istiyorum kendime...
|