Hal ve gidiş
Herkes şikayetçi memleketin hal ve gidişinden. Seçmenler politikacılardan, politikacılar birbirinden, memur müdüründen, ev sahibi kasaptan, kasap karısından, karısı çocuklardan, çocuk babadan, abla kardeşten, orospu müşteriden, müşteri pezevenkten... İşin çivisi çıkmış. Herkes, "Acaba yakın bir zamanda durumumda değişiklik olur mu?" diye efkarlanmada. Zengini fakiri şikayetçi. Genci ihtiyarı ha babam de babam söyleniyor: "Böyle memleket olmaz kardeşim." Salgın, onulmaz bir hastalık gibi. Ağır bir 'pasif seyircilik' haline kaptırmış herkes paçayı; sürekli 'izleme' halindeyiz. İzliyoruz ama anlamıyoruz. Bakıyoruz ama görmüyoruz; işitiyoruz ama dinlemiyoruz. Olsun ama izliyoruz, izlemedeyiz. Halk sürekli izlemekten yorulmuş, miskinleşmiş. Ağızlarda ciklet, 'olmaz olsun böyle memleket.' Herkes başka ülke düşünde. Kimi, zihinlerdeki YOKİSTAN'ı şöyle evire çevire düşünüp, hayallerim nasıl gerçek olur acaba diye meraklanmada; kimi de "Çekip gideceksin abi, böyle memleket olmaz!" muhabbetinde. Millet toptan izleme müptelası olmuş, adeta narkotik bir durum var ortada.
HAMLET'İN SORUSU Shakespeare efendinin ünlü başkişisi Hamlet, yüzyıllardır dünyanın her dilinde soruyor: "Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu! / Düşüncemizin katlanması mı güzel, / Zalim kaderin yumruklarına, oklarına, / Yoksa diretip bela denizlerine karşı / Dur, yeter, demesi mi?" Sadece bizde değil efendim, dünyanın dört bir köşesinde, insanlar olan bitenden şikayetçi olmuşlar bütün çağlarda. "Daha iyiyi, güzeli nasıl buluruz, yeni bir dünya nasıl yaratırız?" diye kafa patlatmışlar. Sürekli soruyor yeni insan: "Benim haklı ve çağdaş taleplerim var. Bunlar benim insanımın, ülkemin, insanlığın hakkıdır. Bana bunları nasıl sağlayacaksın? İçine düştüğümüz açmazlara, sorunlara ne gibi yeni, gerçekçi çözümler öneriyorsun? Hayalini kurduğum ülkeme, kendisiyle, dünyayla barışmış, dostluğun, kardeşliğin, felsefenin, aydınlık çağdaş düşüncenin hükmettiği ülkeye beni nasıl götüreceksin?" O ülke, bu ülke... Birbirinizle çekişmeyi bırakıp, yandaşlarınıza devleti soydurmaktan vazgeçip, ülkenin sanatçısına, bilimadamına, gençliğe nasıl sahip çıkacaksınız? Hep hayalini kurduğumuz, ütopya şatolarında gezdiğimiz, "Yokistan" ı nasıl "Varistan" yapacaksınız? Bugün artık yurttaşlar, gündemi belirleyen, zorlayan bireylere dönüşsün isteniyor. İnsan haklarına saygılı, dünya sorunlarına duyarlı, içimize gizlenmiş, her an başkaldırmak için fırsat kollayan ırkçılığa, faşizme paçayı kaptırmayacak uluslar bir araya gelip sorunları birlikte aşacaklar; belki de yakın bir gelecekte. Çağ, değişimin yanında olma, tavır koyma, yan tutma çağı. En azından kendimizden yana tavır koyabilmek için sadece izleyen ama bir türlü 'harekete geçemeyen, ağırlığını koyup yönlendiremeyen' halden kurtulmamız gerekiyor. İlk iş olarak da kolları sıvayıp 'pasif seyirci' tavrından kendimizi kurtarmamız gerekiyor. Ne demiş büyük şair: "Yaşamak, bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine... Bu hasret bizim." Herkese kendi ülkesinde hayırlı yaşamlar dilerim, umarım içinizde de, dışınızda da barış rüzgarları eser...
|