|
|
71 yıl gezdi pervanelikte
Ali Ekber Çiçek; 71 yıl yaşadı, 400'e yakın türküye nefes verdi, ardında Alevi deyişi okuyan, Semah'a duranlara hafızalarında kazınacak bir isim bıraktı.
İkinci Dünya Savaşı nedeniyle memlekette 'Karartma Geceleri'nin uygulandığı yıllarda, Erzincan'ın Ulular Köyü'nde eline tutuşturulan bağlamayla aydınlığa bir kapı açıldı; o kapının adı Ali Ekber Çiçek'di. İlk Cem töreninde Erzincan'ın namlı pirlerinden Eyüp Dede'den öğrendiği usulü, hayatı boyunca terk etmedi. Beş yaşındaydı, ne Erzincan Depremi'nde babasını kaybetmesi ne de Pir'lerin, Dede'lerin dizinin dibinden ayrılıp İstanbul'a gurbete çıkmak onu yolundan alıkoydu. Çiçek'in yolu, tıpkı nefes verdiği türkülerinde de olduğu gibi, meşakatli, ince ve Hakka doğru uzun bir yoldu. O yolun , 'fani' tarafı 26 Nisan günü kesildi, bir zamandır boğuştuğu kanser belasından kurtulamamıştı. Ali Ekber Çiçek, 12 yaşında İstanbul'da sanat müziği icracısı halası Saime Senan'ın teşvikiyle bağlama sanatçısı oldu. Gittiği Halkevleri'nde bağlama sanatçılarıyla, derlemecilerle tanıştı. Cağaloğlu'ndaki Halkevi'nde Sadi Yaver Ataman yönetiminde halk müziği çalışmalarına katılırken, o dönem İstanbul Radyosu sanatçılarına saz yapan Agop Usta'nın (Ohanyan) yanında yıllarca çıraklık etti. Neyzen Tevfik'le tanıştı. Ondan Bektaşilik'le ilgili yorum ve açıklamaları dinledi. Kısacası Erzincan'ın küçük bir köyünden gurbete çıkan çocuk iyi bir tedrisattan geçerek, Alevi-Bektaşi kültürünü, bağlamanın nasıl 'can' kazandığını öğrendi.
DEYİŞLERİ HATIRLANIYOR Devir, Anadolu topraklarında yeni bir kültür yaratma devriydi, kimi at üstünde dağları aşarak öğretmenlik yapmaya, kimi de kulaktan kulağa yayılan müziği kayıta almak için yollara düştü. Çiçek'in yoluna ise derlemeci Muzaffer Sarısözen çıktı. Radyolara Alevi deyişlerinin kazandırılması, Pir Sultan Abdal isminin kayıtlara geçmesi aynı döneme denk gelir. "Benden Selam Söyle O Güzel Şaha" onun Yurttan Sesler Korosu'nda söylediği ilk türküydü. Alevi deyişleri okudu, bağlamasıyla yek vücut olarak türküler derledi, her türkünün değerini babadan kalma bir miras olarak gördü. 12 Mart, 12 Eylül askeri darbelerinin hışmına uğradı ama yolundan dönmemesi gerektiğini bilecek kadar ikbal sahibiydi. Bir türküsünde 'Ali' isminin geçmesini istemeyenlere, o türkünün 'Ali'siz olmayacağını söyleyecek kadar da bildiği yoldan şaşmamıştı Ali Ekber Çiçek.
DÜNYA TANIYORDU Türkiye derin bir karanlığa gömüldüğü 1980'de ise devrin Alman Başkanı Willy Brand'ın çağrısıyla Almanya'da sahnelere çıktı. Hayatında hiçbir zaman 'siyaseti müziğini karıştırmayan' Çiçek'in türküleri siyasi sürgünler için bir sığınak haline geldi. Ardından onun kıymetini UNESCO fark etti ve "Turkish Sufi Music- Folk Lute of Anatolia'" albümü yayınlandı. Albüm, onun dünyaya açıldığı bir pencereydi. 26 Nisan'da hayata veda eden Ali Ekber Çiçek, 54'ü TRT repertuarında olan yaklaşık 400 türküye imza attı. "Böyle İkrarınan Böyle Yolunan", "Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim", "Ondört Bin Yıl Gezdim Pervanelikte" (Haydar Haydar) gibi türküleri derlenen, bağlamasıyla o türkülere nefes veren üstad hayata veda etti. 1939 Erzincan Depremi'ni, Süleyman Demirel'in 'Morisson' olarak anıldığı yılların sansürünü, derleme adıyla türkülerin ruhunu çalanların hışmını atlatsada 'ilahi adalet'e boyun eğdi ama onun 60 yıl önce açtığı aydınlık yol devam ediyor.
Nuh KÖKLÜ
|