İstek üzerine yine İran
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Komitesi gibi birçok örgüt, İran'da insan haklarının çiğnendiğini söylüyor. Ülkede 1979'dan bu yana 120 binden fazla siyasi mahkum idam edildi. Tutukluların da işkence gördüğü çeşitli raporlarda ortaya çıkıyor.
İran molla rejiminde kadınların içler acısı durumu hakkında yazdığım üç yazı üzerine çok sayıda ileti aldım, çoğu insan dehşete düşmüştü. Ama bazıları çok rahatsız oldu. Hüseyin Hatemi, 19.4.2006 tarihli Yeni Şafak Gazetesi'nde "Bilimadamının dürüstlük yükümü" başlıklı bir yazı yayınladı. Bu yazısında, benim üç yazımdan yalnızca ikincisini değerlendirerek şöyle dedi: "Sosyalbilimciler paparazzi yazarı değildirler ve olmamalıdırlar. Dürüstlük ilkesi herkesin bağlı olması gereken evrensel bir ilkedir... Bir bilimadamının (yani Mehmet Ali Kılıçbay'ın) şimdi nasıl olup da tek bir kitap okuyarak, Rhode Island Üniversitesi'nden bayan Dona M. Hughes'un iğrenç yalanlarının Türkiye'de pazarlamasını yapmayı üstlendiğini anlamak imkansızdır."
HİLELİ SEÇİM Hatemi'nin mantık hatalarını kendine bırakıyorum ama eğer "Bilimadamı paparazzi yazarı değildir" dedikten sonra, "Olmamalıdır" da derse, olabileceğini kabul eder ve birinci önermesi gündemden düşer. Hatemi'nin biraz mantık okuması gerekiyor. Bilimadamı gerçekten dürüst olmak zorundadır. Prof. Hughes'un kitabı değil, İran'daki gözlem ve araştırmalarının sonuçlarını aktardığı makalesi söz konusudur. Hatemi bu makaleyi görmeden mahkum edecek kadar "dürüsttür". Öte yandan, söz konusu yazının da dahil olduğu üçlü İran kadınları yazısı, 50'nin üzerinde kaynak araştırılarak kaleme alınmıştır. Hatemi'nin İran'la "gönül bağı", faşist molla rejiminin yol açtığı korkunç durumları görmezden gelmesine yol açmaktadır. Hüseyin Hatemi bu yazısını, İran rejimi militanı edasıyla kaleme almış. Kendisine İran hakkında "dürüst" araştırma yapmasını ve bilim adına konuşmak istiyorsa "yansız" olmasını öneriyorum. Bunu başarabileceğini sanmadığım için de İran hakkındaki bazı gerçekleri sıralamaya devam ediyorum. İran'da son cumhurbaşkanlığı seçimleri 24 Haziran 2005'te yapıldı. Sürgündeki İranlı kadın yazar Şahla Şefik'in uluslararası gözlemci raporlarından derlediği üzere, devletin bütün olanaklarını kullanmasına, 'pasadaran'ların (devrim muhafızları) halkı oy vermeye zorlamasına, cami örgütleri ve ordunun aynı yönde hareket etmesine, Yüce Rehber (Veli Fakih) Büyük Ayetullah Ali Hameney'in halkı tehdit etmesine ve seçimin rejim için referandum olduğunu söylemesine rağmen, seçmenlerin yüzde 40'ı yani 15 milyon kişi oy vermedi. Bu boykot oranı, İran resmi makamları tarafından verilen rakam. Birçok tarafsız gözlemci gerçek oranın yüzde 50 civarında olduğunu bildirdi. Yüce Rehber'in oy vermeyenlerin mimleneceğini bildirmesine ve militanların ağır baskısına rağmen, İran halkının sandık başına gitmemesi İran "hayranlarını" düşündürmeli. Seçimi Ahmedinecad kazandı. Propagandasını yolsuzluk ve yoksulluğu kaldıracağı üzerine dayandırdı. Oysa molla rejimi 26 yıldan beri iktidardaydı ve Humeyni, Şah rejimi için ne söylediyse, Ahmedinecad da 26 yıllık molla rejimi için aynı şeyleri söyledi ve rakiplerini yolsuzlukla suçladı. Oysa suçlanan bu rakiplerden Rafsancani, molla rejiminin başlıca kurucularındandı. Seçimde sistematik hile yapıldı, Ayetullah yönetiminin yol açtığı adaletsizlikler gökten zembille inmiş gibi gösterilip, cahil halk aldatıldı. İşsizliğin bazı kesimlerde yüzde 40'a çıktığı, yoksulluğun, fuhşun, uyuşturucu kullanımının çığ gibi büyüdüğü bu ülkede, bir de eğitimsiz bırakılan geniş kesimler, alternatifsiz kalan Ahmedinecad'a oy verdi. Burada atlanmaması gereken çok önemli bir husus, Ahmedinecad'ın mollaların adamı olmasına rağmen din adamı olmamasıdır. Halkın bu din dışından gelen adamı Ayetullah Rafsancani'ye tercih etmesi bile, tek başına, halkın molla rejiminden ne kadar soğuduğunu göstermektedir.
TEK FETVAYLA 30 BİN İDAM AB ve aralarında Amnesty International (Uluslarası Af Örgütü) ile Human Rights Watch'un (İnsan Hakları İzleme Komitesi) olduğu çok sayıda insan hakları savunucusu kuruluş, bu ülkede insan haklarının tamamen ayaklar altında olduğunu ifşa ediyor. Tahran rejimi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve İnsan Hakları Komisyonu'nun 51 kararı ile mahkum edildi. Mollalar, 1979'dan beri 120 binden fazla siyasi mahkumu idam etti. 30 bini, 1988'de bir fetva ile birkaç ay içinde infaz edildi (BM İnsan Hakları Komisyonu, karar no 1996/31, açık belge , 12.4.1999). 2003'te 113 (Amnesty International 2003 raporu), 2004'te l59 idam oldu (2004 raporu). Temmuz 2005-Ocak 2006 arasında halka açık 69 idam yapıldı, 6'sı 18 yaşından küçük çocuklardı (Amn. Int. MDE 16 Şubat 2006). Tutuklu ve mahkumlara sistematik fiziksel ve psikolojik işkence uygulanmaktadır. Gözlemciler, yasaların tutukluları konuşturmak için işkenceye izin verdiklerini bildirmektedir (Amn. Int., Human Rights Watch, Abolition. fr, Association Ensemble contre la Peine de Mort raporları). Asma, recm, organ kesme, sakat bırakma ve kamçı en sık uygulanan cezalardır (aynı raporlar). Hapishane nüfusu, 130 bin 118 yani nüfusun binde 22'sidir (Amn. Int.). Mahkum ve tutukluların yüzde 60'ı uyuşturucudan hapistedir. İçki içenlere ve uyuşturucu kullananlara, suçun tekrarı halinde idam cezası verilmektedir (Abolition.fr). Human Rights Watch'un raporuna göre (Brüksel, 7 Haziran 2004), başkentin gizli hapishanelerinde siyasal ve azınlık tutuklularına çok ağır işkence uygulanmaktadır. Örneğin Dhabihullah Mahrami, Bahai olduğu için, dinden dönme suçlamasıyla idama mahkum edildi (Amn. Int). İran Kültür ve İslami Yönlendirme Bakanlığı Basın Dairesi Genel Sekreteri Mernuş Caferi'nin açıklamasına göre (Ağustos 2002), "Nisan 2000'den bu yana 41'i günlük 85 gazete kapatıldı". Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün 2003 raporuna göre, birçok muhalif entelektüel öldürülüyor. Örneğin liberal muhalefetin amblem çifti Dariuş ve Pervane Foruhar, İran-e- Farda aylık dergisi yazarı Mecid Şerif, gazeteciler Muhammed Muhtari, Muhammed Cafer Payandeh, Piruz Davani vd., bu arada Foruhar çiftinin avukatı tutuklandı. Dünyanın en yüksek rakamı olarak, 36 gazeteci hapiste. İran'a ilişkin bazı "iğrenç yalanlar" bunlar. Hatemi'yi doğrularını yazmaya davet ediyorum. Yazamazsa, ben yazmaya devam edeceğim.
Mehmet ALİ KILIÇBAY
|