| |
Heykeller sakız sevmez mi?
AK Parti Fatsa İlçe Başkanı Veysel Dalcı'nın 25 Nisan törenlerinde "sakız çiğneyerek" Atatürk'e hakaret ettiği iddiasıyla tutuklanması tüm dünyada alay konusu oldu. İnternetteki arama motoru Yahoo, haberi dünyanın dört bir yanından topladığı ilginç haberler içinde duyurdu. Amerikan Ajansı Associated Press "sakız çiğneyen Türk'ü çiğneyip attılar" başlığını kullandı. İngiliz Reuters ise "AB'ye aday" bir ülkedeki böyle bir olayı mizahi bir şaşkınlıkla duyurdu. Galiba olup biteni bir tek Türkiye yeterince yadırgamadı. "Sanık" ile "suçlu" arasındaki farkı bilenin uzman hukukçu sayıldığı ülkemizde, evrensel hukuk kurallarının eğilip bükülmesi bize garip gelmiyor. Dünya, heykel karşısında sakız çiğnemenin "hakaret" sınıfına sokularak insanların hapse atılmasının "hukuk mantığını" ve bunun Ceza Kanunu Maddesindeki yerini bilemediği için durumu garipsiyor. Halbuki, biz iddianame metninde askeriyeye gönderme yapan savcıyı meslekten men eder, şikayette bulunan binbaşının isteği doğrultusunda da ilçe başkanını tutuklarız. Bizde hukuk böyle çalışır... Haberi okuyunca, Yüksek Hakim ve Savcılar Kurulu üyelerinin aklından ne geçtiğini doğrusu pek merak ettim.
"Demokratikleşmeyi" "muhafazakarlaşma"yla karıştıran AK Parti iktidarının hangi duruma düştüğünün ve Türkiye'nin nasıl bir iklime sürüklendiğinin en vurucu ve hazin örneği bu sakız meselesi aslında... Türkiye olaylara "hukuk" açısından bakmıyor... Güç açısından ve eğitimi sırasında kendisine enjekte edilen propaganda açısından bakıyor.... Sakız çiğnemenin hakaret sayılarak insanların tutuklanması, ancak koyu bir istibdat rejiminde olur. Ceza kanununun ve onun maddelerinin böylesine çarptırıldığı bir ülkede dirlik ve düzenlik ne kadar sağlanabilir ki? Hukuksal bir bilinçten yoksun olan toplum maalesef bunu yadırgamıyor... Hatta Fatsa'nın muhalif yerel siyasetçisi durumu siyaseten değerlendirdiği için destekliyor bile... Halbuki hukuk ortadan kaybolunca, herkes için kaybolur... Bir zaman sonra AK Parti İlçe Başkanını tutuklatan güç bir diğerini de tutuklatır...
Dün yazının başına oturmadan önce, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Perşembe günü Türkiye ile ilgili olarak karara bağladığı beş davanın sonucunu bir yerlerde derli toplu bulmak umuduyla gazeteleri taradım. Çünkü, Türkiye beş davada da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum olmuştu... Ne var ki, bunların tüm dökümünü hiçbir yerde bulamadım... Davaların birinde hakkaniyete uygun tazminat ödemediği için, bir diğerinde Mikail Ataman'ın askerlik yaparken "öldürülmesinden", bir üçüncüsünde "işkenceden", bir dördüncüsünde "ifade özgürlüğünü" kısıtladığından... Türk yargı sistemi, evrensel hukuk kuralları açısından gene sınıfta kalmış ve bunun karşılığı devlet çok büyük bir tazminat ödemeye mahkum olmuştu...
Sakız çiğnemeyi zamana zemine göre "Atatürk heykeline" saygısızlık sınıfına sokan, zaman ve zemine göre iddianame yazan savcıyı meslekten men eden bir hukuk anlayışı ve uygulamasının da, yeryüzünde başka bir muamele görmesi zaten mümkün değil... AK Parti, olaylara "temel hak ve özgürlükler açısından" bakmak yerine, tabanın dinsel hassasiyetlerinden bakmaya devam ettikçe, ülkeyi demokratikleştirmek yerine muhafazakarlaşmaya doğru ittirdikçe, AB sürecini dışladıkça Fatsa'daki ürkütücü kamplaşmaları ve daha önemlisi hukukun kaybolmasını hızlandırır... Bu süreç Şemdinli ile başladı ve hızlanıyor.
Siyasetin hedefi hınç almak gibi ilkel bir duygu yerine, herkesin ortak çıkarı hukukun yok sayılmasını önlemekten geçiyor... Hukuk olmayınca devlet olmuyor, hukuk olmayınca toplum olmuyor... Askerin böyle bir kaygısı yok, hiç olmazsa siviller buna titizlik göstersin... Atatürk Heykelini bahane edip, hukuku bıçaklayarak nereye varabiliriz ki? Vardığımız yer, dünyanın bizimle dalga geçtiği nokta... Heykele sakız ile yaklaşanı hakaretten tutuklayan, Askerlik Şube Başkanlığı'nı hukuksal makam kabul eden bir ülkeyi başka nereye koysunlar ki...
|